Öldürmeyen yara ve gerilen ip...
SUAT TAŞPINAR yazıyor: “Öldürmeyen her yara güçlendirir” derler. Türkiye ile Rusya’nın dünkü zirveden sonraki hali biraz da böyle. Son 10 yıldır ciddi sorun olmadan, ahenkli bir çift gibi bir “balayı” havası yaşarken, önce “Füze Kalkanı”, sonra Suriye kaosu ortak evimizin huzurunu kaçırdı. Ama kimileri ısrarla, eşlerden birinin kapıyı vurup çıkması için uğraşırken, aklıselim ağır bastı. “Artık bu ilişkinin ürünü çocuklarımız (enerji, finans, turizm vb.) var. Enerjimizi onları büyütmeye harcayalım, birbirimiz yemeye değil” dendi.
Rusların sevdiği, Putin’in sık kullandığı bir söz var: “Мухи отдельно, а котлеты отдельно”. “Muhi otdelno, a kotletı otdelno”, yani “Sinekler ayrı, köfteler ayrı…” Yani işleri birbirine karıştırmamak lazım. Dün yapılan dengeli açıklamaları, en bela meselelere değinirken bile gösterilen üslup hassasiyetini, işe “olurundan bakma” arzusunu görünce anladık ki, iki ülke de “siyaset ayrı, ticaret ayrı” diyor… Suriye, Patriot, Füze Kalkanı gibi sorunlar olsa da, coşup giden ticari-ekonomik ilişkileri siyasete feda etmeyi kimse göze alamıyor…
Zaten Rusya ile ilgili hemen hiçbir konunun derinine inmeme ama kolayından sansasyonel sonuçlar çıkarma konusunda hayli mahir olan aziz Türk basını, hükümetle saf tutmak için Suriye konusunda da kamuoyunu “yönlendiriyor”.
Oysa artık Rusya’nın gündemi Esad’ın, sırça köşk iken iğneli fıçıya dönen o yerde ebediyyen kalması değil… Bunun “olmayacak dua” olduğunu Moskova biliyor. Ama sonucun, isyancı muhalifler ve onların dış destekçilerinin “Biz istedik oldu” demesiyle değil, Suriye’de çatışan tüm tarafların görüntüyü kurtarmak için bile olsa masaya oturmasıyla alınmasını istiyor. Yarın bir başka ülkenin, hatta kendisinin “dışarıdan imal” benzer bir operasyonun hedefi olmaması için, Rusya direnebileceği kadar direnecek. Ama son tahlilde Patriot meselesi de dahil, tüm bu konularda Rusya’nın derdi NATO ile, Batı ile, ama özelde Türkiye ile değil… Bu noktada çözüme yaklaşmak için Rusya’ya değil, kendi duruşumuza bakmamız daha sağlıklı olabilir…
Dünkü zirve öncesinde “ipleri gerecek” mevzu Suriye idi. Basın toplantısında Putin’in dengeli üslubundan anladığımız kadarıyla, bu sorun hala orada duruyor ama Ankara ile Moskova’nın büyüyen işbirliğine takoz olmasına izin verilmeyecek.
Çünkü diğer yanda muazzam bir dinamizm var. Sberbank’ın Türkiye pazarına gümbür gümbür girişi, ihracatçılar için 1 milyar dolarlık kredi anlaşmasına imza konması, nükleer dahil enerji projelerinde yol alınması, karşılıklı yatırımlar, Suriye sorununu “altın yaldızlı bir yorgan” pahasına yakılmayacak bir “pire” haline getiriyor…
Putin eğer dün gelmeseydi, ilişkiler ciddi darbe yiyebilirdi. Bunu “net bir mesaj” olarak algılayabilirdik. Eşiğinden geçmekte olduğumuz “stratejik partnerlik” kapısında sendeleyebilirdik. Rusya’da iş yapanların hayatını zorlaştıracak “flu” bir süreç başlayabilirdi. Ama Putin geldi. Gerçek bir “pragmatist” olduğunu gösterdi. Kafasının içinden ne geçerse geçsin, bugün Türkiye ile iyi ilişkileri korumak gerektiğini düşündü. Üstelik gelmekle kalmadı, Suriye konusunda bir “hızlı çözüm” filan tabii ki çıkmasa da, ortaya “Biz bu sorunla da yaşarız” mesajı çıktı. “Öldürmeyen yara güçlendirir” sözü yerini buldu.
Bizce bu gezinin bir başka önemli yanı, Türk-Rus ilişkilerinde vitrine çıkan bir yıldız olmaya başlayan “German Gref faktörü”dür. Bu ayrı bir yazı konusu olmayı hak ediyor.
Putin’in ziyareti (Lavrov’ın kolu hariç) kazasız-belası bitti. Geriye gitmedik. Yeni anlaşmalarla üstüne bile koymuş olduk. Zaten dürüst olmak gerekirse son dönemde ilişkileri “geren taraf” Rusya değildi. Bir de Putin gerecek olsa, “kopmaya teşne”ydik. Şimdi herkesin sakin kafayla düşünmesi lazım. Bu kadar yıl bu kadar çok emek verdiğimiz ilişkileri, olmadık sorunlarla daha da germeye değer mi?
4.12.2012
Реклама