Hülya Arslan'ın çevirisiyle "Doktor Jivago" ilk kez Rusça aslından Türkçede
Edebiyat araştırmacısı, akademisyen ve çevirmen Hülya Arslan, Türk-Rus ilişkilerinin son çeyrek asrına büyük emek veren, ama "vitrine çıkmak" gibi bir derdi olmayan "mütevazı emekçiler"in başında gelen isimlerden... Turizm sektöründe yönetici olarak geçen yıllarda Moskova'da paralel olarak Rusça-Türkçe dil köprüsünü kurmaya başlayan, daha sonra tümüyle akademik yaşama geçerek Türkiye'de "Rusçacı" genç neslin yetişmesine büyük katkı sağlayan Arslan, şimdi de Türkçeye Boris Pasternak'ın Nobel ödüllü romanı Doktor Jivago’yu armağan etti.
Doktor Jivago’yu ilk kez Rusça aslından Türkçeye çeviren Okan Üniversitesi Rusça Mütercim-Tercümanlık Anabilim Dalı Başkanı Hülya Arslan, yeni çevirinin orijinal rengini koruduğunu ve tam metin çevirisi olduğunu söyledi. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitap, eserin daha önceki çevirilerinde yer almayan şiirleri de içeriyor.
Edebiyat araştırmacısı ve çevirmen Hülya Arslan, Doktor Jivago’nun yeni çevirisinin farklarını RS FM’de Süheyla Demir’in sunduğu ‘Radyo Sohbetleri’ programında anlattı. Hülya Arslan, Doktor Jivago’nun yeni çevirisinin ilk kez orijinal dilinden ve de eksiksiz yapıldığını vurguladı.
Hülya Arslan’ın konuk olduğu Radyo Sohbetleri programının tamamı şöyle:
ESER TÜRKÇEDE İLK KEZ ‘ORİJİNAL RENGİNDE’
Süheyla Demir: Doktor Jivago, aslında çok bilindik ve klasikleşmiş bir roman. Ancak Türkiyeli okurlar sizin Rusça aslından yaptığınız çeviri öncesinde, “çeviriden çeviri” okuyordu. Sizin çalışmanızda ne gibi farklar var?
Hülya Arslan: Önceki çevirilere de teşekkür etmek lazım. En azından bu kadar önemli bir edebiyat eserini zamanında bizim okurumuzla buluşturmuşlar. Ama bir noktanın da altını çizmek lazım; yapılmış olan çeviriler tam metinler değil. Bunun nedenini tam anlayamıyorum açıkçası, çünkü çevirilerde hangi eser ya da baskıdan çevrildiği bilgisi yoktu. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan çeviri ise 1957’de İtalya’da basılan metnin birebiri. İki güzelliği var bunun; birincisi Rusçadan, orijinal dilinden çevrilmiş olması. Bu, çevirideki anlam kayıplarına engel olan bir durum. İkincisi de tam metin, yani birtakım kısaltmalar yok. Bu kısaltmalar, zamanında sansürden kaynaklanmış olabilir ya da çeviride zorluktan dolayı gözardı edilmiş olabilir. Bir de kitabın orijinalinde 17. bölüm, 25 şiirden oluşmakta. Şiirleri de romanın başkahramanı Doktor Jivago yazıyor. Daha önceki çevirilerde bu şiirlerden oluşan bölüm de yoktu. Yani bu tam anlamıyla hem orijinal dilinden, “orijinal renginde” hem de tam metin bir çeviri oldu.
-Doktor Jivago, aslında bir şair olan Pasternak'ın ilk ve tek romanı. Pasternak'ın şairliği, esere yansıyor mu? Çeviri sırasında, Pasternak'ın stili bakımından sizi zorlayan noktalar oldu mu?
Şairin roman yazması biraz zorlu bir şey. Şiirde alt katmanlar, metaforlar çok fazla. Eserde aynı şeyi görüyoruz, düz yazı olsa da çok fazla metaforlar ve göndermeler var. Beni zorlayan biraz felsefi kısımları ve İncil’den alıntılar oldu. Bir de Pasternak aslında Ortodoks Kilise’nin kabul ettiği Yahudi bir aileden geliyor. Yahudi kültürü de var ve Yahudi sorununa da göndermeler yapıyor. O göndermeler ve bizim Türk insanı olarak biraz uzak olduğumuz, bilmediğimiz tarih ve efsanevi kısımlar zorlayıcıydı. Ama günümüzde teknolojinin imkanıyla bunlar çözülüyor. Moskova’da sadece Pasternak’ın sanatıyla ilgilenen ciddi bir ekip var. Tıkandığım yerde onların da yardımıyla sanıyorum iyi bir sonuca ulaştık.
PASTERNAK’TA TOLSTOY VE DOSTOYEVSKİ İZLERİ…
-Pasternak’ta Dostoyevsky, Tolstoy gibi klasik Rus yazarlarının izlerini görmek mümkün mü?
Kesinlikle, eserin en başından en sonuna kadar var. Zaten kendisi kitabı yazmak için oturduğunda “Ben hayatımın eserini yazacağım” diye oturuyor ve dostlarına mektuplar yazıyor; “Ünlü Rus şair Aleksandr Blok’tan başlayarak günümüze kadar getireceğim, onlardan aldığım esinlerimi göstereceğim” diyor. Zaman zaman zaten Tolstoy’a göndermeler yapıyor, Tolstoy’dan felsefi açıdan nasıl ayrıldığını anlatıyor. Ama Dostoyevski’nin izlerini görmek hemen her adımda mümkün. Dostoyevski’nin ahlak anlayışını, ahlak sorgulamasını –Tolstoy ile orada biraz ayrılıyor- ya da ezilen, bir meta olarak görülen kadının çektiklerini çok net bir şekilde görüyoruz. Doktor Jivago’daki Lara ile Suç ve Ceza’daki Sonya arasında çok fazla paralellik bulmak mümkün.
-Pasternak’ın romanı çok uzun bir döneme yayılıyor ve aslında kahraman zenginliğiyle de dikkat çekiyor. Bu anlamda eser Rusya’dan insan manzaraları sunan bir eser, hatta “galeri” olarak da yorumlanabilir sanırım, bu fikre katılıyor musunuz?
Çok doğru bir tespit yaptınız, kesinlikle öyle. Ama okuyucunun o insan galerisine, tiplemelere biraz alışılmışın dışında bir pencereden bakması lazım. Çünkü Doktor Jivago’da Pasternak, özellikle Sovyet döneminde kaybolan ya da kendini kaybettiren entelektüel sınıfla, entelektüel zihinlerle bir hesaplaşma içinde. Onun kaybını anlatıyor. Sovyet insanının, Sovyet edebiyatının “ayıp” olarak gördüğü ya da görmezlikten geldiği o kesimin mücadelesini anlatıyor. Özellikle Yura’da böyle bir tipleme var. Yani eseri kaynak olarak da, sosyolojik açıdan da okumak mümkün. O açıdan çok zengin bir galeri gerçekten.
AŞK KİTABI OLMANIN ÖTESİNDE
-Doktor Jivago, 20. yüzyıla damgasını vuran Sovyet Devrimini, tutkulu bir aşk hikayesi fonunda okuyabileceğimiz bir eser. Yani tarih açısından da çok önemli bir noktada duruyor.
Burada ben biraz eserin rakibi olarak daha önce çekilmiş filmi görüyorum. Çünkü Türk sanatseverlerin gözünde, Doktor Jivago denince akla hemen bir aşk hikayesi geliyor. Evet fonda aşk var ama onun etrafında o kadar çok olay var ki… Yani kitabı bir aşk kitabı olarak da okumak mümkün ama sadece aşk kitabı diye okunursa belki biraz hayal kırıklığı yaratabilir. Çünkü filme göre kitapta zaman zaman aşkın biraz daha geride kaldığı de yerler var.
NOBEL ÖDÜLÜNDE CIA PARMAĞI İDDİALARI
-Romanın kendi öyküsü de çok ilginç… Sovyet karşıtı olduğu gerekçesiyle Sovyetler Birliği’nde 1985 yılına kadar yasaklı kalmış. 1957'de ilk kez İtalya'da basılmış. 1958 yılında ise Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülmüş. Kitabın Nobel kazanmasına CIA’in parmağı olduğu yönünde iddialar bile var… Romanın öyküsünü sizden dinleyelim mi?
Pasternak romanı yazmaya ilk oturduğu zaman, on bölümden oluşan çok çabuk bir kitap yazacağını düşünür ama romanı yazma süreci, 10 yıl gibi bir döneme yaylıyor. Bittiği zaman eserin bir dergide yayınlanması ve Yazarlar Birliği’nin onayını alması lazım. Bu, iktidarın onayını alması anlamına geliyor. Tabii ki eser içeriği açısından bu onayı alamıyor. Bu bir yazar için kırıcı bir şey ama bence Pasternak yazarken de bunun farkında ama taviz vermek istemiyor. Bizim de alıştığımızın dışında muhalif dilde yazıyor. Onun için ben açıkçası Nobel ödülü almasında CIA parmağı olması etrafında dönen polemiği pek anlamıyorum. Çünkü başka türlü nasıl olabilir ki? Olaya şöyle bakmak lazım, İki kutuplu bir dünya döneminin doğruları üzerinden değerlendirirsek edebiyat, Sovyetler Birliği yönetimi açısından halkı eğitmek için bir araç, CIA için ise edebiyat hep sevilen bir şey çünkü onlar da kitapları silah olarak görüyorlar. Soğuk Savaş döneminde özellikle Sovyetler Birliği’nden çıkmış edebiyat eserlerini Sovyetler Birliği’ne karşı çok önemli bir araç olarak kullanıyorlar. Bunda şaşılacak ne var onu da anlamakta çok zorluk çekiyorum. Elbette ki dışarıdan birileri yardım ediyor, bu roman dışarıya kaçırılıyor. CIA için bulunmayacak bir fırsat… Çünkü ısmarlanmış bir eser değil, içeriden içten gelerek yazılmış. Şimdi şimdi ortaya çıkıyor, CIA arşivinde yaklaşık 130 tane belge Doktor Jivago eserinin üzerinde dönüyor. Ben açıkçası bunu normal değerlendiriyorum.
Kaynak: RS FM
Röportajin ses kaydını dinlemek için link:
http://turkish.ruvr.ru/news/2014_08_27/Doktor-Jivago-ilk-kez-Rusca-aslindan-Turkcede/
Kolaj: RS FM
27.8.2014
Реклама