St. Petersburg Ekonomik Forumu'nun ardından: Bir yerden başlamak lazımdı...
SUAT TAŞPINAR yazıyor: Anekdotu, yıllar önce, dönemin Moskova Büyükelçisi Nabi Şensoy’dan dinlemiştim. Charlie Chaplin evinde parti verirken önüne gelen tüm kadınların elini hiç yorulmadan öpüp duruyormuş. Bunu tuhaf bulan Teksaslı bir yeni zengin sormuş, “Üstad ne diye durmadan kadınların elini öpüyorsunuz?”. Chaplin cevap vermiş: “Eee, bir yerden başlamak lazım!”
Bu ince anekdotu hatırlatan, geçen hafta St. Petersburg’da izlediğim ekonomik forumdu. “Rusya’nın Davosu” sıfatını hak etmeye başlayan forumun 6’ıncısı yine dolu dolu geçti.
Bu yılı bizim açımızdan farklı kılan, Türkiye’nin ilk kez bir panel başlığı oluşturması, bu vesileyle ilk kez “vitrine” çıkmasıydı. TÜSİAD'ın –daha doğrusu TÜSİAD Başkan Yardımcısı, Türkiye’nin bir anlamda ‘St. Petersburg fahri elçisi’ işadamı Erman Ilıcak’ın- önayak olmasıyla "Türkiye'nin Değişen Yatırım Akışı" başlıklı panel yapıldı… Biz de TürkRus.Com olarak bu gelişmeleri size St. Petersburg’dan anında aktardık.
Chaplin’in “Bir yerden başlamak lazım” deyişinde haklılık var. Bir yerden başlamak, çıtayı gittikçe daha da yükseğe taşımak lazım.
Yıllardır aynı şeyleri temcit pilavı gibi söylüyoruz belki ama, Türkiye-Rusya ilişkilerinin geldiği düzey ve çap, artık iş dünyasında da daha “üst düzey” temasları, beraberlikleri, ortaklıkları şart kılıyor. Hele de Sberbank’ın Denizbank’ı satın almasıyla kapı sonuna kadar açılmışken.
Biz 90’lı yıllar boyunca “Türk-Rus ilişkilerinde iş dünyasının yarattığı dinamizme siyasetçiler, devlet adamları yetişemiyor” diye yakınırdık.
On yılda şemsiye tersine döndü. Politikacılar artan temaslarla ilişkileri “stratejik ortaklık” hedefine taşımaya başladı. İş dünyasında da “başarı öyküleri” artarak devam etti ama, karşılıklı yatırımların 6 milyar doları bulduğu bir ortamda Rus zenginlerinin Türkiye’ye yatırımları, “vitrindeki büyük müteşebbisler” arasındaki temas nedense sönük kaldı.
Gerçi Rusya’nın oligarkları Tükiye’yi bir şekilde keşfetti ama Türk tarafının (gerek devlet, gerekse iş dünyasının kurumları) onları ne kadar keşfettiği, ne kadar iletişim köprüsü kurduğu kuşkulu. Daha iyisi olabilir, olmalı.
Forbes listesinin tepesindekilerden Mihail Prohorov’un Çeşme’yi “su yolu” yaptığını, Çiftlikköy’de aldığı arsaya muazzam bir sörf oteli kurmak istediğini biliyoruz…
Onu Türkiye ile tanıştıran eski ortağı, bir başka oligark Vladimir Potanin’in ilkokulu Ankara’da okumuş bir Sovyet diplomat oğlu olduğunu, Avrupa şampiyonluğuna kadar çıkan sörfçü kızının Alaçatı’da ustalaştığını biliyoruz…
En zengin Rusya vatandaşı, Özbek kökenli Alişer Usmanov’un en sevdiği romancılar arasında her vesile ile Orhan Pamuk’u saydığını ve Türkiye’yi yakından izlediğini biliyoruz…
Turkcell’de ortak olan Alfa Grubu’nun patronu Mihail Fridman’ın son yıllarda tam bir “İstanbul aşığı” olduğunu ve sık sık ziyaret ettiğini biliyoruz…
Artık yurtdışına sermaye akıtan büyük Rus sermayesinin Türkiye’ye yabancı olmayan gözde temsilcileri de “çemberin içine” yavaş yavaş çekilmeli. Onlarla “yakın temas”lar artmalı. Tıpkı devlet büyüklerinin son yıllarda yaptıkları gibi.
Sberbank’ın Denizbank’ı satın alması bu açıdan muazzam bir kapı araladı. Oradan yol almak şart. German Gref’in Denizbank’ı satın alma kararını vermeden önce Kazakistan’ın başkenti Astana’da Başbakan Erdoğan ile görüştüğünü ve bir anlamda icazet aldığını da biliyoruz.
Yani bu sağlam ilişkiler yumağında, daha fazla Rus sermayesini Türkiye’ye akıtacak, Türk ve Rus müteşebbisleri buluşturacak ortamlar çıkarılmalı.
TÜSİAD’ın St. Petersburg’daki panelini bu yolda atılmış ilk adım sayalım. Ve seneye o salonu, benzer bir panelde Türk ve Rus iş dünyasının duayenlerinin doldurmasını dileyelim…
Sonuçta en uzun yol da bir tek adımla başlıyor.
St. Petersburg’da Türkiye için en büyük kazanım buydu.
25.6.2012
Реклама