Boğaziçi'ne bakıp kör olan adam...
Hayatı sadece işi olan, günde 20 saat deliler gibi çalışan, doktorlarının ?frene bas? uyarılarına hep kulak tıkayan adam, tek kelimeyle ?sürmenaj? olur. Doktorları biraz soluklansın, stresin girdabından çıksın diye zorla bir Avrupa gezisine ikna eder. Oradan İstanbul?a uzanır. Yıl 1890. Henüz 43 yaşında... ?Kör talih? onu orada beklemektedir.
İşte hayatını anlatan kitaptan o ?hazin? bölüm:
?İstanbul?da bulunduğu bir gün geminin güvertesinden Boğaz?ın çalkantılı sularına baktığı bir sırada aninden irkilmişti. En sevdiği özel sekreterlerinden biri olan Ponsony yanındaydı. Şu konuşma geçti aralarında:
?Hayrettir! Nasıl da birdenbire hava kararıverdi böyle...?
?Hiç karanlık değil ki? dedi sekreter...
Pulitzer, ?Şu anda beni için her şey karanlık...? diye karşılık verdi.
Jozef, uzun zamandır çektiği retina yırtılmasının sonucu olarak tamamen kör olmuştu.?
Bu efsane adamın hayatında etkileyici, düşündürücü, özenilesi, acınası pek çok şey var... Ama bu örneği seçmemin nedeni, hırs ve tutkular aklın da, gönlün de önüne geçtiğinde insanı nasıl kör kuyulara atıyor, bunu düşünmemiz için... Çünkü doktorları, ?64 yıllık ömrünün 21 yılını körlüğüm acısıyla yaşayan Pulitzer, vaktiyle o amansız iş temposunudan uzaklaşsa ışığını hiç kaybetmezdi? diyor...
Etrafımda çok başarılı insanlar görüyorum. Kimileri yakın dostlarım. Tırnaklarıyla kazıyarak başarı öyküleri yazıyorlar. Ama zaman zaman tempolarının ?öldürücü? hale geldiğini de görüyorum. Onların işi değil, işin onları yönettiğini, esir aldığını görüyorum. ?Değmez? diyorum, ?Sahip olduğumuz bir tek hayat var; elinizden yitip giden zamana, sağlığa değmez...?
Dinler gibi, hak verir gibi yapıyorlar, ama çoğunun hayatında pek az şey değişiyor. ?Burası Rusya; durursan düşersin, hep koşmak lazım? diyorlar. Ama bazen kelebeklerin ışığa koşması gibi koşuyorlar. Kimileri ,?korkarım- Pulitzer gibi koşuyor... Hatta ?Amok koşusu? yapıyor... Ya da uzaktan öyle görünüyor.
Arada bir durup dinlensek, düşünsek diyorum. ?Hayattaki öncelikler? üzerine biraz daha kafa yorsak... Gabriel Garcia Marquez?in ölmüsüz ?Kolera Günlerinde Aşk? romanında, parasızlıktan yakınıp ?Keşke senin kadar çok servetim olsaydı? diyen yeğenine, ?Ben asılında çok parası olan yoksul bir adamım? diyen gümrük müdürünü anlamaya çalışsak...
Ve Orhan Veli?den bir şiiri ceplerine koyup, en sevdikleri insan yanlarında rüzgara karşı okusak...
?Benim, bardağın, sürahinin,
Önümüzdesin; rengin uçmuş,
Bu; eski, sevdiğim bir duruş
Elin, içinde benimkinin.
İçelim! Madem ömrümüz hoş geçmiş,
Tatmamışız ayrılık;
Madem ne bardağımız kırık,
Madem ne sürahimiz boş.
Bir gün ikimizden birimiz
İçmek veya doldurmak için
Burada olmayabiliriz.?
Meraklısına kitap notu: ?Modern Gazeteciliği Yaratan Adam ? Jospeh Pulitzer?. Yazan Jacques Bertoin. Çeviren: Kerem Topuz. Remiz Kitabevi.
7/11/2010
Реклама