Görmekle başlayacak her şey, bir yalanı...
Türkiye ifrat-tefrik ülkesi. Aşırılıklar coğrafyası. Bir uçtan öbür uca
sallanma ustası. Yerinde çakılı kazıktı, ipini kopartmış uçurtmaya
döndü. Herkes farkında elbette, ama dışarıda yaşayan, memlekete uzun
aralıklarla gidip-gelen bizlerin hali, yılda bir görülen akraba
çocuğundaki değişime hayret edenlerinkine benziyor.
Geliyoruz,
gidiyoruz, başımızın döndüğüyle kalıyoruz. Sevindiren, düşündüren,
umutlandıran, kahreden, zıt duyguları şahlandıran değişimin her yandaki
bariz izleri, tuhaf bir bulamaç tadı bırakıyor ağzımızda.
Ama son
tahlilde, Türkiye’nin bugünkü hali, “Böyle gelmiş böyle gider”
klişesinin tabutunu çivilemiş durumda. Memleket artık “geldiği gibi”
gitmiyor. Değişim baş döndürüyor.
Peki nereye gidiyor?
Kimine göre
selamete, kimine göre kıyamete. Yine “ifrat-tefrit mangası” savaşıyor.
“Denizler durulmaz dalgalanmadan” orta yolcuları azınlıkta.
ışte tam burada dönüp Rusya’ya bakınca, bir başka klişeyi tozlu
raflardan indiriyorum ve “Biz bu filmi görmüştük” diyorum.
Ortalama
Rus’un ruh hali, “Böyle gelmiş böyle gider” sularının sığlığında
demirli.
Çelik, dar bir korsenin içinde büyüyor Rusya. Ufaktan bir
“aydınlık” görüldüğü anlarda, bunu “tünelin ucundaki ışık” diye
düşünenlerin oranı, “karşıdan gelen trenin ışığına” bağlayanların
yanında küsurat kalıyor.
Bu ülkede tarih, karamsarların “karine”
bataklığı. Çarlık da, Sovyet devri de, “yeni dönem” de halkı hep “demir
yumrukla” yönetegelmiş. Özgürlük kelimesi hoş karşılanmamış.
Bürokrasinin dişleri halkın damarına saplı kalmış. Ayrıcalıklı sınıflar
“kader” diye kabullenilmiş. “Önce insan” diyen ses, “Önce devletin
bekası” diyen gür sesin yanında sinek vızıltısı kalmış. Rejim, bayrak,
vitrindekiler değişmiş ama işin özü değişmemiş. Çoğunluk, “ekmek ve
düzen”e razı, ömrünü törpülemiş. Ve gidişatı “Burası Rusya...” diye
kabullenmiş.
Ama Türkiye’nin geçtiği sancılı değişimi eninde sonunda Rusya da
yaşayacak.
Ateş yanmadan kül olmayacak. Dünyayı gezen, daha iyisini
gören halk, daha azına razı kalmayacak.
Ve bu güzel memleketin şu an en
çok ihtiyaç duyduğu, kilit taşını yerinden oynatacak “namuslu
aydınların” korkunun gölgesinden çıkması. “Değişim propagandası”
yapması.
Medvedev bile “Böyle gelmiş böyle gitmez” diye yırtınıp
dururken, “besleme aydınlar”ın suskunluğu fokurdayan tencerenin
kapağının üstünde ağır bir taş gibi oturuyor.
“Sistemi alaşağı etmek”
filan değil, sadece “daha insanca, medeni bir hayat” için sivil
inisiyatif kıpırdanıyor. Ama sözde aydınların “bürokratik derin devlet”
ile olan “Al gülüm, ver gülüm” ilişkisi, Rusya’nın “sağlıklı dönüşüm”
vadesini uzattıkça uzatıyor.
“Ne olacak bu memleketin hali?” sorusuna devletle göbekbağı zayıfayacak
kanaat önderleri “Böyle gelmiş ama böyle gitmez” diye cevap verdiği gün,
Rusya’da değişimin işaret fişeği atılmış olacak.
Petrole, gaza, silah
gücüne, pazulu bileğe güvenerek varılacak menzil “selamet” değil.
Ayrıcalıklılarını korumak için halkı canından bezdiren bürokratik
devletin dibine dökülecek kibrit suyu arındıracak Rusya’yı.
Medvedev bu
umudu temsil ediyor ama henüz o gücü değil...
11.7.2010
Реклама