Ben iyiyim, kendinizi rahat bırakın!
Anlattığım, ‘gerçek’ bir insana dair ‘hayali’ bir senaryo. Aslı da aşağı
yukarı böyledir herhalde. Grigori Perelman, yani bizim ‘Grişa’mız...
Haftaya bugün 44 yaşına basacak, Ruslarda ‘uğursuzluk’ sayıldığından,
önceden kutlamıyorum.
Onu siz de tanıyorsunuz. Hani şu “Hayatta cevabı bulunmaz” denilen
yüzyılın matematik problemini çözen, hiç gürültü koparmadan çözümü de
e-mail olarak bir web sitesine atan, ABD’den verilen 1 milyon dolarlık
‘Clay Yüzyılın Matematik Problemi’ ödülü dahil, sunulan hiçbir payeyi
kabul etmeyen, ABD’de yıllarca ders verdikten sonra annesinin dizinin
dibine dönen ve adını ‘işsiz’ defterine yazdıran dahi... O “1 milyon dolar için hala düşünüyorum, son kararımı vermedim” derken,
dün gelen bir haberle yine hatırladık Perelman’ı.
St. Petersburg’lu komünist örgüt KPLO, Perelman’a mektup yazmış. “Parayı
kesinlikle, tez elden almak lazım Grigori Yakovleviç” diye akıl
veriyorlar, “Hatta faiziyle alın! Kurnaz, kirli Batılı matematikçilere
bırakmayın. Biliyoruz, size para lazım değil. Ama bu paranın nasıl
harcanacağına dair yardımcı olabiliriz.”
Sonra önerileri sıralıyorlar: “Parayı sakın devlete vermeyin;
rüşvet-yolsuzluğa gider. Parayı St. Petersburg’a, devrimci deneyimi olan
örgütümüzün korumasında getirin, nerede ve nasıl saklanacağını size yüz
yüze görüşmemizde söyleriz. Paranızla, bir bilim şehri kuralım, yoksul,
ama yetenekli gençleri toplayıp geleceğin büyük, sosyalist Rusyası’na
katkı sağlayacak bilimadamları yetiştirelim. Ayrıca 100 bin doları Lenin
Mozolesi Fonu diye ayıralım ki, Kremlin’in Lenin’in mozolesinin
maliyeti üzerine bitmeyen şikayetlerini ağızlarına tıkalım.”
Bana kalırsa, yaşadığımız yüzyılda aklı başında bir insanın başına
gelebilecek en büyük felaket medyatik ve ‘ünlü olmak’. Perelman’ın
dediği gibi sizi ‘sirk maymununa’ çeviriyorlar. Kendi içler acısı
‘normalleri’ni size de yamamadan peşinizi bırakmıyorlar.
Rus bilimadamı
Mihail Gromov diyor ki: “Perelman’ın mantığını anlıyorum. Büyük bir iş
yapmak için sakin bir kafa lazım. Sadece matematik düşünmelisin. Ger
kalan herşey ‘insani zayıflık’tır. Ödülü kabul etmek de, onun mantığıyla
zayıflık göstermektir.”
Perelman, yüzyılın problemini çözüp medyanın eline düştükten sonra
matematikten soğumuş. Evinin önünü ablukaya alan medya ordusunu, çelik
gibi bir sinirle görmezden gelmeye devam ediyor. Varsa da fırtınalar,
içinde kopuyor. Artık nadiren evinden çıkıyor, köşedeki bakkaldan ekmek,
süt, kefir alıp alelacele dönüyor. Kışın kafasına geçirdiği yün bereyi,
“Anneme söz verdim, çıkarırsam hasta olurmuşum” diye metronun sıcağında
bile takıyor. Evinden bazen viyolonsel sesi geldiğini söylüyor
komşular.
Biz, 1 milyon dolar dahil hiçbir ödülü almayan, annesiyle minicik bir
dairede papaz hayatı yaşayan bir adamın ‘anormal’ olduğunu birbirimize
anlatırken, o hayatı dilediğince yaşıyor... Biz her an dönüp, “Yeter!
Beni rahat bırakın” diye çıldıracağını ve manşetlerimize malzeme
çıkacağını umarken, tek kelime etmeden “Ben iyiyim, ne olur siz
kendinizi rahat bırakın” diye fısıldıyor ateş saçan gözbebekleri.
Merak ediyorum, Perelman eğer Sait Faik’in ‘Lüzumsuz Adam’ öyküsünü
okusaydı, “Ah işte tam da böyle bir hayattı istediğim” der miydi?
6.6.2010
Реклама