ışte bütün hikâye böyle başladı...
Eski defterleri karıştırdım:
Yıl 1982. Eylül ayı. Ankara’daki SSCB Büyükelçiliği’nde bir resepsiyon var. Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Turgut Özal da resepsiyonda. Bir ara deneyimli bir Sovyet diplomat, Türkçe bilen genç yardımcısına dönüyor ve diyor ki: “Bay Özal orada tek başına kaldı. Gel biraz sohbet edelim.”
Deneyimli diplomat, o dönem SSCB’nin Ankara Ticaret Temsilciliği’nin başındaki isim Aleksandr Kurmazenko. Yanındaki genç de Gagavuz kökenli Georgi Tufar. Hemen sıcak bir sohbet başlıyor. O yıllarda Türkiye ile SSCB arasında, barter’dan ibaret, sınırlı bir ticaret var. SSCB, Libya'daki alacağına karşılık petrol alıp Türkiye'ye veriyor, Türkiye de temel tüketim malları yolluyor.
Kurmazenko, sözü ticari ilişkilerin yetersizliğine getiriyor, doğalgazın yararlarını sayıyor ve Özal’a soruyor: “Bütün Avrupa SSCB’den gaz alırken neden Türkiye almıyor? Bu ideolojik bir durum değil ki? Aslolan iki tarafın da kazançlı çıkacağı bir ticaret.”
Özal o neşeli haliyle, soruya soruyla karşılık veriyor: “Sahi, neden almıyoruz?”
Bir anda ayaküstü “işin olabilirliği” tartışılmaya başlanıyor. Özal’ın aklı yatıyor. Diyor ki: “Siz hemen yarın Hazine Müsteşarı Ekrem Pakdemirli’yi arayın, randevu alın. Gidip bir görüşün.”
Kurmazenko çocuklar gibi şen. “Çok büyük bir iş başardık. Özal umduğumdan çok daha olumlu baktı. Buradan çok güzel bir sonuç çıkacak” diyor.
Dönemin SSCB Büyükelçisi Vladimir Lavrov, resepsiyonun sonunda tüm personeli topluyor, kimin kimle neler konuştuğunu soruyor. Sıra Aleksandr Kurmazenko’ya gelince kıyamet kopuyor. Anlatılanları sessizce dinleyen Büyükelçi Lavrov, Kurmazenko’nun sözünü kesip “fırça” seansına başlıyor:
“Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Size kim böyle bir görüşme yapma yetkisi verdi? Doğalgaz sadece ticari değil, stratejik bir üründür. Moskova ile görüşmeden, onların onayını almadan böyle bir teklifte bulunmaya nasıl cesaret edersiniz!”
Ama konu bir kez Özal’a açılmış ve ön onay alınmış olduğu için, bir formul aranıyor. Moskova’ya, “Türk tarafından böyle bir öneri geldi, görüşme tekliflerine ne cevap verelim?” diye yansıtılıyor. Cevap net: “Acilen görüşün. Neden olmasın?”
Ve işte o gece yola çıkılıp, 18 Eylül 1984’te ilk Türk-Sovyet Doğalgaz Anlaşması’nın imzası atılıyor. O tarih milat oluyor. Ticari ilişkiler hızla gelişiyor. 25 yıl sonra ticaret hacmi 40 milyar dolara dayanıyor, Türkiye ile Rusya artık “stratejik ortaklık” yolunda yürüyor.
Kim merak eder, kim hatırlar bilmem ama, bu olayın Rus tarafındaki kahramanları bugün hayattalar, ayaktalar. En büyük pay sahibi Aleksandr Kurmazenko sağlığı pek iyi olmasa da, 92 yaşını geçen hafta kutladı. Georgi Tufar da 60’ına bastı. ıkisi de Moskova’da yaşıyor.
Hem Türk-Rus gaz ilişkilerinin nasıl ayaküstü, tesadüfi bir sohbetle başladığını anlatmak istedim size. Hem böylesi önemli bir yıldönümü es geçilsin istemedim. Hem de “vefa” eğer sadece ıstanbul’da bir semtten ibaret değilse, ömrünün son deminde Kurmazenko’ya devletin tepesinden bir teşekkür telefonu eden çıkar umudunu koruduğum için...
13/9/2009
Реклама