PAZAR YAZISI/ Enişteye fiske, elin oğluna öpücük politikası
şu kavanoz dipli dünyada, dış politikanın ne menem bir şey olduğunu anlamak için aslında etrafa bakmak yeterli. Rusya’nın SSCB yıllarından kalan, hesapta iki sağlam Slav akrabası vardı: Belarus ve Ukrayna. şimdi ikisiyle de arası bozuk.
Moskova’ya göre, Ukrayna’da “turuncu devrim”le işbaşına gelen Yuşçenko Rusya’ya sırtını, NATO’ya yüzünü dönüp affedilmez günah işledi. Bu işin iç yüzünü bilenler, “Ukrayna ileride bir gün NATO’ya girerse bile, topraklarının yarısını Rusya’ya bırakıp (Doğu Ukrayna ve özellikle Kırım yarımadası kast ediliyor) öyle girebilir, başka yol yok” diyorlar... Ortak kültürün çocukları, ruh ikizi iki ülke, siyaseten birbirlerini bir kaşık suda bağacak gibi duruyor...
Belarus’un başında, astığı astık, kestiği kestik ama dengesi de eksik Lukaşenko var. En yakın akraba ama, Rusya’ya son zamanlarda “gavur eziyeti” ediyor ve öyle de karşılık görüyor. Bir dargın bir barışık giden, bir türlü tek devlet çatısı altında birleşemeyen bir garip, güvensiz bir ilişki var. Hesapta eti-budu yok gibi görünen Belarus, hem petrol boru hattında transit ülke, hem NATO sınırına “ileri karakol” olduğu için Moskova eyvallah ediyor, ama gerile gerile bu ip kopacağa benziyor... Yani hem dil, hem din, hem ırk birliği olan Belarus ile şekerrenk gidiyor işler.
Öbür tarafta Gürcistan, Kremlin’in devlet başkanını resmen tanımadığı, savaşın dumanının hala tüttüğü bir başka yaralı bölge. Saakaşvili orda olduğu sürece de bir şey olacağı yok. O gitse bile, Güney Osetya ve Abhazya’nın Tiflis’ten kopup Moskova’nın himayesinde aldıkları bağımsızlığı verme ihtimali, Kıbrıs’ta mutlak barış umudundan bile daha az. Yani SSCB devrinin “yoldaş” ülkesi Gürcistan, şimdi Rusya’nın kara defterinde. Güzelim Gürcü şaraplarını bile ambargo yüzünden kaç yıldır içemiyoruz...
Baltık ülkeleriyle olan ihtilafları, kavgaları, restleşmeleri hiç anlatmıyorum bile. Onlar zaten SSCB devrinde de mesafeli unsurlardı. Üstelik kan, din, dil bağı da yok... Kafkasya’dan (Azerbaycan, Ermenistan) Orta Asya’ya (Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan), Batı’ya (Moldovya) kadar diğer “eski dostlar”la Rusya inişli çıkışlı da olsa, çoğu kez karşılıklı menfaate dayanan, bazen güvenlik kaygılarını tek başına giderememekten kaynaklanan bir dengede ilişkilerini götürüyor...
Tüm bunları, hem “eski dostlar”ın haline dair bir ufuk turu olsun diye yazıyorum, hem de sözü bir yere getirmek için. ışte bu tablonun yanında Rusya ile Türkiye’nin vardığı nokta şaşılası. Son 10-15 yılda, bir insan ömrüne vurulduğunda bile kısa sayılacak zaman dilimlerinde, devletler ve milletler için radikal sayılacak değişimler nasıl da hızlı oldu, oluyor? Dost, düşman kavramları alt üst oluyor.
Rusya, dil, din, ırk birliğine sahipolduğu ülkelerle bulamadığı ahengi Türkiye ile buldu. Ukraynalı komşumun “Sizi kıskanıyorum” demesi ondan. Sanki 40 yıllık dost gibi halvet olduk, stratejik ortaklık yoluna doğru yürüyoruz. Hatta dış politikada duayen yazarlar “Türkiye’nin makas değiştirme ihtimali”nden bahsediyor.
Kardeşler, enişteler birbirini öpmezken dünkü “el oğulları”nın şapur şupur öpüşmesi, milletlerarası ilişkilerin en temel gerçeğini tekrarlıyor: Devletler arasında daimi dostluklar, düşmanlıklar yoktur; karşılıklı menfaatler vardır. Ve bir dersi de Rusya’nın son yıllarına bakınca ekliyoruz: Sadece dostluk düşmanlık değil, kardeşlik, akrabalık, dindaşlık da teferruata olabilirmiş.
şimdi bir Rus atasözüne sığınıp, “Hesaplı dostluk uzun ömürlü olur” deyip yola devam etme zamanı... Musibeti bizzat yaşamayı beklemeden, onu yaşayan “eski dostların” halinden ibret alarak... ılişkilerin geleceğinde iki kilit sözcüğün “güven” ve “denge” olacağını bilerek...
16.8.2009
Реклама