Yararlı şeyler, hoş şeyler...
Sonra devam eder: “Ben bir defasında birini diğeriyle bileştirmeye çalıştım... ımkasız bir şey bu: Ya öldürür, ya da tüketir...”
Türkiye’ye kesin dönüş yapmak için bavullarını toplayan bir arkadaşa, “Senin işin çok zor” dedim, “Burada hiç değilse Ruslara bakıp arada bir iş dışında hayat olduğunu da hatırlıyordun; şimdi Türkiye’de ofiste yatar kalkarsın!..”
Alınmadı. Hatta hak bile verdi. Klasik Türk işadamlarından biri o. Çok çalışıyor, işinde çok başarılı, çok para kazanıyor, haftanın yedi günü işiyle evli, freni yok, duramıyor, anaforda tam hız gidiyor, ailesini de bu hayat ‘alıştırmış’, akşam 9’dan önce eve geldiğinde eşi “Bir sorun mu var?” diye heyecanlanıyor!
O, “Bizim hayatımız işimizle ile özdeş. Ruslar ikisini birbirinden daha net ayırıyor” dedi. Ben iki tarafın da, eskilerin deyişiyle “ifrat ile tefrit” arasında olduğunu savundum. ıki uçta salınıyorduk aslında. “Vur” denince öldürüyorduk. Genelleme yapmanın sağlıksız sonuçlarını göze alarak şunu savundum:
Biz işimizi “hayatımız” haline getiriyoruz, abartıyoruz, özel hayatımızı ihmal ediyoruz. Ruslara gelince, onlar çoğu kez iş hayatına gerektiği kadar önem vermiyor, işi “angarya” gibi görüyor ve Rus edebiyatında her vesileyle vurgulandığı gibi, ‘tembellik’ Rus karakterinin temel taşlarından biri sayılıyor.
ıki arada bir derede kalmışken dengeyi bulmanın yolu aslında Turgenyev’in kahramanını mahkum etmekten geçiyor. “Ya yararlı olanı, ya hoş olanı seçmeli ve bunu tek seferde, kesin olarak yapmalı” diye öğüt veren sese kulak tıkamak lazım. Hayatta illa bir şeyleri seçmeyi, başka şeylerden vazgeçmeyi salık verenlere gülüp geçmeli. Milan Kundera’nın deyimiyle “Hayat bir uçta durmak değil, bütün uçlara dokunma sanatı” deyip yola devam etmeli.
Bizim apartmanın güvenlik görevlisi, “Ben gidemem ama eşimle kızımı Türkiye’ye deniz yollamak istiyorum, üç yıldızlı da olsa ucuz bir yer önerebilir misiniz?” diye soruyor bana. Oysa ben aldığı maaşın boğazına zor yettiğini sanıyordum! Siz ıstanbul’da bir devlet memuruna denize, tatile gitmekten söz edin bakalım ne olacak?
Yaşamak bir sanat olduğu kadar, kaliteli yaşamak da bir kültür meselesi. Ruslarla yıllardır çalışıyoruz. Onlara hep ‘daha çok çalışmayı’ öğretmeye çalışıyoruz. şirketin bekası için hafta sonu ofiste gecelemenin ‘erdemlerini ‘ anlatıyoruz. Bizde ‘aile kavramının’ çok daha sağlam olduğunu savunuyoruz ama burada çoğumuz ailemizin yüzünü pek göremeden yaşıyoruz! Zaten ‘öğreten adam’ rolünü pek seviyoruz. Ama öğrenecek de çok şeyimiz var.
Kendimize, ailemize, hobilerimize ne kadar çok vakit ayrıabilirsek o kadar ‘rafine’ hayatlarımız olacak. Hem ‘yararlı ve şart’ olanı, hem de ‘keyifli ve hoş olanı’ harmanlayarak yaşayacağız. Cemal Süreya’nın dizeleri ile, ölürken Tanrı’ya, “Aldığın şu hayat fena değildir... üstü kalsın...” diyebilmek için...
28.6.2009
Реклама