Ruslar ne ister?
“Bizim çalıştığımız bu Türk şirketi, ucuza iş yapan bir şirket değil” dedi. “Aksine işi pahalı bile yapıyorlar. Ama her işi tam söz verdikleri tarihte, tam olarak bizim istediğimiz gibi yapıyorlar. Onun için biz her zaman onlarla çalışmaya devam edeceğiz.”
Moskova’nın en prestijli mekanlarından Tverskaya Bulvarı’nda, Çarlık devrinin ünlü zenginlerinden Smirnov’dan kalma dillere destan malikanede bir davetteydik.
Rusya’da ‘sıfırdan zirveye’ tanımına en uygun başarı öykülerinden birine imzasını atan Türk inşaat şirketi Rönesans’ın gecesiydi. Sibirya’nın göbeğinde, Novosibirsk’te kendi yatırımları olan 220 milyon avroluk devasa alışveriş merkezinin hızla devam eden inşaatını Rus iş dünyası ve medyaya tanıtıyorlardı.
Rus inşaat devlerinin “Aman kriz var” diye frene bastıkları bir anda, onlar “Rusya’ya güveniyoruz” deyip gaza basıyordu. şirketin Başkan Yardımcısı Avni Akvardar, “Rusya’da kazandığımızı Rusya’ya yatırıyoruz, bu ülkenin geleceğinden kuşkumuz yok” diyordu.
ışte o sırada kürsüye o adam çıktı.
Adının Kirill ıvanov olduğunu, Rusya’nın en büyük sinema salonları zincirinin başkan yardımcısı olduğunu sonradan kartvizitini verince öğrendim.
Elinde konuşma metni olmadan, acele cümlelerle, sıkıldığı sahneden bir an evvel inme telaşıyla konuşan bu tipik Rus işadamı, işte o cümlelerle altın öğüt verdi, gitti.
Bu, Rusya’da başarılı olanların çok iyi bildiği bir kuraldır.
Bu ülkede, Rus müşterisine, dostuna verdiği sözü harfiyen yerine getirmeyen uzun yaşamaz.
Çek, senetin olmadığı, kontratların çoğu kez Allah’a emanet imzalandığı bu ülkede, hala söz senet sayılıyor.
Türkiye’den getirdikleri kötü alışkanlıklarla ‘fiyat kıra kıra’ iş yapacaklarını sananlar duvara tosluyor. Yapamayacağı işlerin altına girenler, ‘bugün, yarın’ diye oyalamaya çalışanlar kaybolup gidiyor.
Bırakın iş hayatını, eve çağırdığınız muslukçu, doktor, sucu belki yarım saat gecikiyor, ama illa ki geliyor. ınsanların saat yerine takvim kullandığı Türkiye’de pek olmayan bir şey.
Bizde “Yarın sabah dükkana gel” diyorlar mesela, ya da “Akşam üzeri buluşalım!” Saat kaçta? Belli değil. Zaman elastiki bir kavram. Rusya’nın Türkiye’den iyi olduğu bir nokta bu.
Ruslar kaliteyi istiyor, zamanında istiyor ve harfiyen kendi arzuladığı gibi istiyor. “Yeşil kalmamış, ama mavi verelim abla, üstelik bu size daha da yakıştı” kurnazlığını yemiyor. “Bugün olmazsa haftaya, daha da olmazsa üç ay sonra kesin, yüzde 100 teslim ederiz” sakilliğine prim vermiyor. “En son 100 ruble mi dediler? Yok canım biz 25’e yaparız” diyen vurkaççılara artık kanmıyor.
“Kaç yıldır Rusya’da iş yapıyorum, arıza çıkaran müşterilerimizin neredeyse hepsi Türkler” diyor bir işadamı dostum. Öteki, “şu kadar kiracım var, bana illalah ettiren bir tek bizimkiler” diye saç baş yoluyor. Çoğunluk, “Sözüne, anlaşmanın tüm detaylarına sadık kalırsan Ruslarla başın hiç hiç ağrımaz” diyor.
Peki sorun ne?
Sorun çok. Cehaleti cesaretle karıştırmak. Günü kurtarmayı düşünmek. ış yaptığımız ülkenin şartlarına uymak yerine, Türkiye’de alıştığımız kör-topallıkları dayatmaya çalışmak. ış yaparken zaman kavramını önemsememek ve zamanında iş yetiştirememek. Sözümüzü sağlam senet değil, karşılıksız çek gibi bol keseden dağıtmak.
Kirill ıvanov’un çok basit cümlelerini anlayabilsek, gerisi kolay.
Ama kendi hayatının merkezine ‘kalite’yi koyamayınca, işinde de kaliteyi vaat edemiyor insan.
Yalap şalap ilerleyip, ilk rüzgarda yerle bir oluyor.
Zaten gümrüğünden bürokrasisine Rusya’da kırk türlü sorunla cebelleşirken, bir de kendi ayağımıza kurşun sıkmaya gerek var mı?...
28.9.2008
Реклама