Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
YAZARLAR

Hayat sana teşekkürler!

M. Hakkı Yazıcı'nın kaleminden: Uzunca zamandır yazılarımı okuyamayan bazı okurlar, Vladimir İyosupoviç’i kaybettiğim haberi üzerine çok üzüldüğüm, adeta inzivaya çekildiğim ve artık yazamayacağım sonucuna varmışlar.


Evet, çok üzüldüm. İyi insan, örnek Sovyet vatandaşı, sevgili dostum, babamız Vladimir İyosupoviç'i kaybettik. İnanıyorum ki Valodya ışıklar içinde yatacak.

Ancak kaybettiğim yazılarımdan tanıdığınız kahramanım Vladimir İvanoviç değil. 

Rus isimlerinin benzerliğinden kaynaklanan bir yanılgı…

Bir keresinde tesadüfen ikisinin ortasına oturmuştum;  muhabbet ediyorduk. Vladimir  İyosupoviç, eski bir Rus inanışından bahisle bunun uğurlu olduğunu söylemişti. Aynı isimli iki kişinin arasında oturmak şans getiriyordu. 

Vladimir İyosupoviç'den önce yine başka bir yaşlı, ama gönlü genç dostumu kaybetmiştim. Yaşamının son yıllarında da olsa tanımış olmaktan son derece mutlu olduğum Nazım Hikmet’in yoldaşı, onun gibi Moskova’da sürgün, vatan hasretiyle yaşayan Bilal (Şen) Amcamızı 98 yaşında yitirmiştik. Bilal Amcamız da Nazım gibi Anadolu’da bir köyde, bir çınarın gölgesinde mezarı olsun isterdi. O da mezar taşı falan istemezdi; ama olmadı. Onu da Nazım Hikmet gibi Moskova’ya emanet ettik. 

Vladimir İyosupoviç de, Bilal Amca da, ileri yaşlarına rağmen hiç ölmeyecekmiş gibiydiler ve ben de ona inanmıştım.

Her ikisi de, hani Nazım’ın,

“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, 
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, 
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, 
yaşamak yanı ağır bastığından.”

diye yazdığı gibi hayatı ciddiye almışlar ve büyük bir tutkuyla yaşamışlardı. 

Kaybettiğim iki insanın arkasından, onları konu ederek başladığım bu yazının başlığını “Hayat sana teşekkürler!”  koymamı yadırgayanlar olacaktır. Ama doya doya ve mutlu yaşadıklarını anladıklarında bunu anlayışla karşılayacaklardır.

Her ikisini de babam gibi sevmiştim. Ve bu yazıyı yazarken Türkiye’de “Babalar günü” kutlanıyor. Bu vesileyle ben de onları anıyorum.

Niyeyse “Sevgililer günü”nü çılgınca kutlayan bayramı bol Ruslar, “Anneler günü”nü ve “Babalar günü”nü bilmiyorlar.

***

Yazılarımdan tanıdığınız Vladimir İvanoviç, ilerlemiş yaşına rağmen maşallah hala zıpkın gibi. 

Dün yine birlikte sokaklardaydık. Dışarıda “yeşil kış”ın da bittiğini müjdeleyen güneşli, güzel bir hava vardı.   

Dünya Kupası Moskova’nın rengine renk katmış. Sokaklar yedi düvelden insanlarla doluydu.

Günün renklerine mavi-beyaz hakimdi; akşam Arjantin maçı vardı. Sokakları mavi-beyazlı formalarıyla Arjantinli taraftarlar doldurmuştu. Hepsi neşeli ve coşkuluydu. 

Parkta bir bankta oturmuş, gelip geçenleri seyrederken Vladimir İvanoviç, “Bak sana ne anlatacağım,” diye başladı:

“Bilirsin ben de sokakta uzun bir kuyruk gördüğümde merak edip soranlardanım.”

İçimden bilmez miyim diye gülüyorum. Kuyruklar (Oçered -очередь), Rusya’da halkın yaşam kültüründe yer etmiş bir alışkanlık. Sovyetler Birliği döneminde halk, her ihtimale karşı cebinde bir file ya da torba (avazka) ile dolaşırmış. Ola ki bir mağazaya, magazine yeni bir ürün gelir; kuyruğa girip almak gerekir diye…Kuyruklar, zamanla bir yaşam biçimi, sosyalleşmenin bir aracı, muhabbet mekanları haline dönüşmüş. İnsanlar, zaman değişse de alışkanlıklarından kolay vazgeçemiyor.

Son gelen, “Sonuncu kim? (Кто последний-Kto pasledniy?)” diye sorup sıraya giriyor. Bürokrasisiz olur mu? Bu işin de kendisine göre bürokrasisi var. Kuyruktakilerin isimleri defterlere kaydediliyor; sıra numaraları avuçlarının içine veya bileklerine yazılıyor. 

Zaman değişti; kuyruklar bitmedi, ancak niteliği değişti.

***

Vladimir İvanoviç, anlatmaya devam ediyordu:

“Şehrin karmaşasından, kalabalığından eser olmayan tenha bir sokakta oluşmuş uzun kuyruğu görünce durdum. Sıranın başında içeride ne satıldığı belli olmayan, camları kirli eski bir dükkan vardı. Dükkanın vitrininde ne açıklayıcı bir yazı, ne de sergilenen bir ürün vardı; tabelası da yoktu. Kuyruktakiler sırayla, teker teker içeri alınıyordu. 
Sıranın en sonunda elindeki kitaplardan üniversiteli olduğu anlaşılan bir genç kız vardı. Yanaşıp sordum. 

“Burası ‘Магазин потерянного времени-Magazin pateryannova vremeni’, yani yitik zamanlar dükkanı,” dedi.

Dediklerinden hiçbir şey anlamadım tabii.

“Yitirdiğiniz, boşa geçtiğini, harcandığını düşündüğünüz zamanlarınızı geri satın alıyorsunuz. Ben de bir arkadaşımdan duyup geldim,” diye açıkladı.

Biraz anlar gibi olmuştum: Hayatınızda beyhude geçtiğini, avarelik edip boşa geçirdiğinizi düşündüğünüz zamanlarınızı makul bir ücret karşılığında, yeniden ömrünüze eklenmek, daha iyi değerlendirilmek üzere geri satın alıyordunuz. 

Aslında pek inandırıcı olmasa da merak edilebilecek bir konuydu. 

İvedilikle yapılacak bir işim de yoktu; Olga, evde biten bazı şeyleri, bulabilirsem taze sebze, meyve almamı istemişti.

Kuyruğa dahil oldum. Yavaş da ilerlese çok önemli değildi, bekleyebilirdim. Benim arkamdan sıraya girenler oldu. 

Bekleşenler arasında koyu bir sohbet vardı. Herkesin derdi başka idi. 

Erkeklerin çoğu askerlikte geçen yıllarını geri istiyordu.

Bir eski Partili, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yaşadığı hayal kırıklığından söz ediyor; sosyalizm için mücadeleyle geçen gençlik yıllarını geri istiyordu. Sırada onun iki önünde bulunan, başka bir Partili ona şiddetle karşı çıkıyor; yanıldığını, yenilenin sosyalizm değil, başka bir şey olduğunu söylüyordu.  

Orta yaşlı bir adam yirmi beş yaşında bir kıza aşık olduğunu, o ana kadar farkına varamadığı bir duyguyu tattığını anlatıyor; otuz senedir evli olduğu karısıyla geçirdiği yıllar için hayıflanıyordu: “O kadınla geçen yıllarımı geri istiyorum,” diyordu. Yanında getirdiği çantanın içi para doluydu; otuz yılı geri alabilmek için çok para gerekiyordu. 

Bir kadınsa çaresi olmayan bir hastalık yüzünden birkaç aylık ömrü kalan sevgili kocacığı için zaman almaya gelmişti. Söylediğine göre çok parası yoktu; ama sağdan soldan ne bulabildiyse alıp gelmişti.

Beklerken sıra bana geldiğinde ne isteyeceğimi kurmaya başlamıştım. Düşünüp bir karara varmalıydım. Boşa geçmiş zamanlarım nelerdi? 

Konsomol’da geçen gençlik yıllarım mı?

Avare avare dolaştığım, barlarda votka içerek geçirdiğim yıllar mı?

Üniversitede iken İrina Alekseyevna isimli bir kıza aşık olmuştum; tam bir sene peşinden koşmuş; ayılıp, bayılıp yemekten içmekten kesilmiştim. Sonunda kızı tavlamış, uzun süreli bir aşk yaşamış; sonra anlaşamayıp dostça ayrılmıştık; zaten aşk da bitmişti. Bu aşkın peşinde koştuğum yılları mı geri isteseydim? Yok, yok olmazdı, bu yıllara boşa geçmiş diyemezdim; sonu ayrılıkla  bitmiş olsa da çok güzel duygular yaşamıştım.

Bir türlü karar veremiyordum. Gözden çıkarıp sil baştan yapabileceğim yaşanmışlıklarım neler olabilirdi?

Bir ahşap masanın arkasında oturmuş kayıt alan şişman, gözlüklü kadın görevli “Buyrun beyefendi!” diye uyarmasa sıranın bana geldiğini fark edemeyecektim. 

Uzun süre yüzüne tereddütle baktım. 

Kadın, gergin ve sabırsız bir ifadeyle:

“Lütfen biraz acele edin, kuyruktaki diğer insanların vaktinden çalıyorsunuz,”dedi.

Kararsız kaldığımı ve geriye almak istediğim bir zamanımın olmadığını, vazgeçtiğimi söyledim. 

Hiçbir yaşanmışlığıma kıyamıyordum, birden hayatımın her dakikası kıymete binmişti.

Görevli:

“Emin misiniz? Biraz daha düşünün,” dedi.

“Yok, yok yeterince düşündüm; ben vazgeçtim,” dedim.

“O zaman,” dedi kadın “En azından kuyrukta boşa geçirdiğiniz şu zamanı size geri satalım.”

“İyi fikir,” dedim. “En azından o olabilir.”

Sabahtan beri Yitik Zamanlar Dükkanı’nın önünde kuyrukta bekleyerek harcadığım zamanı uygun bir fiyata alarak mutlu bir şekilde dükkandan çıktım.

***

Aramızda uzun süren bir sessizlik oldu.  

Vladimir İvanoviç, dayanamadı “Nasıl?” diye sordu.

“İlginç bir rüya, içinde derin bir yaşam felsefesi de var,” diye cevap verdim.

Günü bitirmiştik, eve dönme zamanı gelmişti.

Akşam maçtan sonra yine bir Arjantin’li gruba rastladık. Ancak sabahki coşkularını kaybetmişlerdi. Arjantin İzlanda ile 1-1 berabere kalmıştı. Messi penaltı kaçırmıştı. 

“Eee, demek ki Messi de penaltı kaçırırmış,” dedi Vladimir İvanoviç.

Gruptaki taraftarlar yanımızdan penaltı kaçıran Messi gibi başları önlerinde geçerken şarkının melodisini de sesime uydurmayı ihmal etmeden “Gracias a la vida!” diye laf attım.

Hepsi bir anda kafalarını döndürüp, bana bakıp gülümsediler.

Öyle ya, daha turnuva bitmemişti. Bizim futbol adamlarının sıkça söyledikleri gibi “önlerindeki maça bakmaları” gerekiyordu.

Vladimir, suratıma merakla baktı. 

“Ne dedin adamlara, Türkçe bir şeyler mi söyledin?”

“Yok yahu, İspanyolca ‘Hayat sana teşekkürler’ şarkısının başı bu.”

Bana yine şaşkın, “Sen İspanyolca da mı biliyorsun?” gibilerinden baktı.

Yok tabii ki, ama bu güzel şarkıyı biliyordum. 

Ona Şili’li  Violeta Parra’nın  bestelediği, Arjantin’li Mercedes Sosa, Amerikalı Joan Baez, Finli Arja Saijonmaa, Yunan Maria Farandouri,  İsrailli Yasmin Levy  gibi bugüne kadar bir çok sanatçı tarafından söylenen bu şarkının hikayesini anlattım.   

İspanya İç Savaşı sonrasında idam edilmeden önce tarım işçisi Carlos’a adetten olduğu için son isteği sorulur, o ise yere tükürerek  “Gracias a la vida!” diye bağırır. Şarkı, onun anısına bestelenmişti.

Bu şarkı, aslında Moskova’daki her milletten insanın bir araya geldiği bu rengarenk şenlik ortamının simgesi olmalıydı.

Uzaklaşan Arjantinli taraftarlar, hep bir ağızdan “Gracias a la vida!” şarkısını söylemeye başlıyorlar. 

“Спасибо жизни, что дала мне так много!- Spasiba jizn, şto dala mnye tak mnoga!” diyor  Vladimir İvanoviç de.

Her milletten insanın kavgasız gürültüsüz bir araya gelebildiği güzel ortamda, bu güzel günde başka ne söylenebilir ki.

Evet, “Hayat sana teşekkürler! Bana çok şey veren hayata teşekkürler, yıkıntılardan ayağa kalkabilmemi sağlayan iki temel maddeyi; gülüşü ve gözyaşını verdiğin için teşekkürler.” 

M. Hakkı Yazıcı
mhyazici@yandex.ru 

18.6.2018

Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
İLGİLİ HABERLER
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
ANKET
Hayatınız ve işiniz için 2023'e kıyasla genel 2024 beklentiniz nedir?
©Copyright Turkrus.com - All Rights Reserved
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама