Rusya’yla “sigil sigil ay lulu”dan derinlikli stratejik işbirliğine koşar adım
M. HAKKI YAZICI yazıyor// Bu haftanın en önemli olayı kuşkusuz Putin’in Türkiye ziyareti. Her ne kadar gezi, Suriye olaylarının gölgesinde başlayıp, bitse de taraflar, bırakalım bu konuyu, biz işimize bakalım mesajı verdi. Ziyaretin verimli geçtiği söylenebilir. Yapılan Türkiye-Rusya 3. Üst Düzey İşbirliği Konseyi (ÜDİK) Toplantısı kapsamında iki ülkenin şirket, kurum ve bakanlıkları arasında toplam 11 adet işbirliği anlaşması imzalandı.
Gezi sırasında talihsiz bir olay da yaşandı. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'un bileği kırıldı
Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servis Ortopedi Bölümü’nde müdahale edilen Lavrov’un sol kolunda, bilek üzerinde kırık tespit edildi. Lavrov’un bileği alçıya alındı. Konuk dışişleri bakanının bileğinin nasıl kırıldığı açıklanmazken, kaldığı otelde, düşerek yaralandığı ileri sürüldü.
Lavrov çarşamba günü Brüksel’de NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’le görüşecek. Kötü tesadüfe bakın ki Rasmussen de Nisan 2009’da Medeniyetler İttifakı Forumu’na katılmak üzere geldiği İstanbul’da kaldığı Çırağan Oteli’nin merdivenlerinden düşmüş ve omzu çıkmıştı.
Lavrov’un bileğinin kırılması orta kuşak Ruslara hemen bir dönemin en popüler Rus filmlerinden birini hatırlattı: Brillantavaya ruka ("Бриллантовая рука"-Elmas El).
Mosfilm’in 1968 yılı prodüksiyonu olan, bu film halen pek çok televizyon kanalında arasıra gösterilmekte ve Rus toplumundaki o dönemdeki Türkiye algılaması açısından ilginç bir örneği oluşturmakta.
Moskova Sirki'nin efsanevi palyaçosu Yuri Nikulin'in başrolünü oynadığı bu filmin önemli sahneleri senaryoya göre İstanbul’da geçmişti. Senaryoya göre diyorum, zira çekilen sahnelerin bir iki plan dışında İstanbul’la hiç ilişkisi yoktu. Bakü’nün dar sokaklarında çekilen sahnelerde kara çarşaflı kadınlar, develer dolaşmakta, Arapça tabelalar bulunmaktaydı.
Filmde Yuri Nikulin’in canlandırdığı karakter, gemiyle turistik bir İstanbul seyahatine çıkar; ancak kendisini birden bir elmas kaçakçılığı olayının içinde bulur. Dar sokaklarda gezinir, bir dükkanın önünden geçerken karpuz kabuğuna basar ve kayarak kolunun üstüne düşer. Dükkanının önünde bekleyen çete elemanları onun bekledikleri kişi olduğunu zannederler ve içeri alırlar. Kolunu alçıya alırlar, alçının içine de kaçırılacak elmasları gizlerler. Böylece kaçmacası kovalaması bol olan filmdeki olaylar gelişir.
Kahramanımız, güya İstanbul sokaklarında dolaşırken evlerden birinin önünde müşteri bekleyen bir fahişeden davet alır. Kadın, “Sigil, sigil ay lulu” (цигель-цигель-ай-лю-лю) diyerek kahramanımızı içeri çağırır. Bu sözcükler tabii ki Türkçe değildir, bir anlamı da yoktur. Ama Rus seyircisi bunu bilmez. İlginçtir; bu uydurmaca sözcükler günlük yaşama girer, bir deyim gibi kullanılmaya başlar.
İşte, geçmişin algılaması biraz da böyleydi. Soğuk savaşın olumsuz koşullarında iki toplum da birbirini fazla tanımadan birbirlerinden uzak durmuşlardır.
Bugünse durum farklı gelişmektedir. Sanki o Soğuk Savaş döneminde heba edilen zamanının acısını çıkarırcasına çok sıcak, her iki toplum için de faydalı ilişkiler oluşmaktadır.
Rusya’yla ufak tefek sorunları saymazsak “sigil sigil ay lulu” döneminden daha derinlikli stratejik işbirliğine koşar adım ilerlenmektedir.
5/12/2012
Реклама