28 yıl öncesinden bir anı: "Ne mutlu kraliçeye, beni gördü!"
SUAT TAŞPINAR yazıyor: Yazı Cumhuriyet’te 10 Nisan 1994’te yayımlanmış. Yani neredeyse 30 yıl önce. İngiltere’de dil okuluna gittiğim dönemde, kaderin cilvesinin, ‘Majesteleri Kraliçe’ ile bizi karşı karşıya getirdiği gün... Kraliçe son yolculuğuna uğurlanırken arşivden çıktı, paylaşmak istedim:
"Ne mutlu kraliçeye; beni gördü!"
Tren istasyonunun önünde 100, bilemediniz 150 kişi sessiz sedasız bekleşiyor. Manzara, memleketten alışık olduğumuza teğet bile geçmiyor. Yola kırmızı halı serilmedi. Sadece çöpçüler öylesine bir süpürge değdirdiler. Koç ya da deve kurban etmek zaten dinden, adetten değil. Görkemli karşılama olsun diye okulları tatil edip çocukları yol kenarlarna da dikmediler. Hatta güleç yüzlü bir polis, bekleyenler arasında gördüğü küçük kızı, "Senin bu saatte okulda olman gerekmez miydi?" diye şakayla karışık sorguluyor. Velhasıl, tablo hayli renksiz. Topkapı otogarında asker uğurlayan grup, bunun yanında “mahşeri kalabalık"tan sayılır!
Bugün Kraliçe Elizabeth, Winchester'a geliyor.
Karşılama tren istasyonunda. Saat ilerliyor. Majestelerini görmek isteyenler sabırsızlanıyor. "Yahu kraliçe treni kaçırmış olmasın" esprisini ciddiye alan yaşlı bir İngiliz hanım, bunun mümkün olmadığını, çünkü "Majestelerinin" öze! treninin bulunduğunu 'hadsiz espriye' gülenlere ciddiyetle izah ediyor.
Zaten, bekleyenlerin yarısı yabancı turist. İngiliz krallığının ilk başkenti olan bu tarihi şehri görmeye gelmişler. Eh, İngiltere'ye gelip kraliçeyi yakından görebilmek de az şey değil onlar için. Arada patlayan ve kulak kulağa yayılan espriler, işte hep bunların başının altından çıkıyor. Tabii yaşlı İngilizler, majestelerinin espri malzemesi yapılmasından rahatsız, asilzade tavırlanını da bozmadan kötü kötü bakıyorlar gülüşenlere. 15 kadar da Japon turist var. Nasıl becermişlerse, hepsi ön sıraya mevzilenmiş, fotoğraf makineleri ile tetikteler. Japon imparatorluğunun bu ufak tefek mensupları, "kral ve kraliçelerin kutsiyeti' konusunda sessiz bir ittifak içindeler, besbelli. Onlar da gülmüyor.
Derken beklenen an geliyor. Kraliçe istasyondan ağır adımlarla çıkıyor. Alkışlayan insanlara ölçülü bir selam veriyor, gülümsüyor. Kimse majestelerinin zarif şapkasını kapmaya ya da elini öpmeye davranmıyor. İstasyonun önünde topu topu 4 araba var. Ikisi kraliçe ve beraberindekiler için, diğer ikisi de korumalanın. Gürültü, patırtı, abartılmış sevgi gösterileri, paçasından yağ damlayan 'profesyonel karşılayıcılar', ortalığı tozutan telaşe memurları... Hiçbiri yok.
Birkaç metre önümüzden, uzansak eline dokunacağımız mesafeden geçip gidiyor Kraliçe. Kalabalık dağılıyor.
Birkaç dakika içinde bir makara film bitiren Japon turistler ziyadesiyle memnun, ilk kez ağızları kulaklarının arkasında. Yaşlı İngilizler huşu içinde. 'Kraliçeyi gördüm'' sesleri, istasyona yeni gelen, karşılamadan habersiz yolculara fısıldanırken Fransız arka- daşımız Pierre, monarkı deviren ve bireyi ‘her şey' yapan büyük devrim ülkesinin çocuğu olarak bağırıyor:
"Ne mutlu kraliçeye. Bugün beni gördü!’"
17.9.2022
Реклама