Bir fimin izinde: "Son ıstasyon"
“Tolstoycu düşüncenin daha fazla yayılması için vasiyetinde,
kitaplarının haklarının Sofya’ya değil halka bırakılması” için
Tolstoy’u ikna etmeye çalışan Çertkov ve bu planı öğrenen Sofya,
Tolstoy’u vasiyetini değiştirmemesi için ikna etme peşindedir. Bu
çekişmeler yumağının ortasında ise Tolstoy’un 48 yıllık karısının
şikayetlerinden kaçıp kafasını dinlemek için Kızı Saşa ve doktoru
Makovitsky ile bir meçhule doğru giderken, güneyde geçtikleri
“Astapova” tren istasyonunda fenalaşıp zatürreden ölümünü anlatıyordu.
The Guardian yazarı Jay Parani tarafından kitap haline getirilmiş ama
daha öncesinde yazar Tolstoyun asistanı,(filmde de yer aliyor) Valantin
Bulgakov’un Tolstoy’un son yıllarında tuttuğu günlüğü bir tesadüf sonucu
bulması ile bu romana başlamış. Film, Ne yazık ki Türkçeye farklı
tercüme edilip “The Last Station-Son istasyon” adi, filmin konusuna
bağlı olarak “Aşkın son Mevsimi” diye tercüme edilmiş. Oysa Tolstoy’un
hayatını bilenler onun ölümündeki bu küçük detayı çok iyi bilirler. Bu
büyük yazarın küçük bir tren istasyonunda öldüğünü atlamak ve bu güzel
filminin ismini de aslına uygun çevirmemek sanırım Tolstoy
konusundaki bir bilgi eksikliğidir.
Rusya bir yazarlar cennetidir , Rus klasiklerini okuyanlar Rus
yazarlardan ve romanlarının birkaçının etkisinden zor kurtulurlar,
Sanırım yazar Jay Parani de bu etkiye kapılanlardan biri, Ben de
Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” yı okuduğumda “Raskolnikov” karekterinin
öyle etkisinde kalmıştım ki dayanamayıp gidip kitapta bahsettiği St
Petersburg’da o tefeci kadını öldürdüğü evi ve avluyu ziyaret edip
romanı bir de orada yaşamıştım. Bir Rostov ziyaretimde ise, işlerimi
tamamladıktan sonra Mihail şolohov’un Türkçeye nedense “Ve Durgun
Akardı Don” diye çevrilen ama Rusların “Tikhiy Don-Sakin Don”
dedikleri meşhur roman aklıma gelmiş hemen bir araba kiralamış, Don
nehri kıyılarını dolaşmış Devrimin ve iç savaşın izlerini aramıştım.
Türkçeye çevirisini sevgili dostum Uğur Büke’nin yaptığı Anatoli
Ribakuv’un “Arbat Çocukları” adlı eseri okuyanlar, Moskovaya her
gelişlerinde” Eski Arbat” sokağını ziyaret edip Stalin dönemi ve o
devirde bu sokakta yaşayan eski Rus aristokratları hatırlıyordur.
Yaşamı Tolstoy kadar uzun olmayan Aleksander. S. Puşkin “Benim
ecdadim, Rusya tarihinde Romanovlardan daha eskidir” diyerek,
otoriteye baş kaldırmış, bu muhalefetinin cezasını da Odessa’ya
sürgüne gönderilerek çekmiştir. Odessa halkı onu çok sevdikleri için
kendi aralarinda topladıkları paralarla bir “Puşkin” büstü
yaptırmışlar , Odessa’ya yaptığım ziyaretlerde bu büstü görme imkanım
olmuştu, Puşkin’e en çok benzeyen büstün buradaki olduğu söylenir.
Ayrıca “Puşkinsever” her yabancı, Moskova’yı ziyaret ettiğinde
Tverskaya yakınlarındaki “Puşkin Cafe” ye ugrayıp 38 yıllık kısa
ömrüne yüzlerce şiir ve roman sığdıran Aleksander S. Puşkin yad etmeden
gitmiyor.
Vişne Bahçesi-Vanya Dayı-Üç Kızkardeş-Martı gibi ölümsüz eserler
bırakan Anton Çehov hayranı bir başka dostum da Taganrog’a kadar gidip
onun doğduğu evi ziyaret etmişti, Türkiye’de gerçek Tiyatro sevdalısı
olup da Çehov hayranı olmayan tek bir insana henüz rastlamadım,
Benzeri örnekleri saymakla bitmez, Turganyev’in “Babalar ve Oğulları”
, Lermantov’un “ The Hero of Our time- Bizim Zamanımızın Kahramanı,
sonra Film olarak dünyada önemli bir yer edinen Boris Pasternak”ın ünlü
eseri “Dr Jivago” yu okuyup veya filmini izleyip etkilenmeyen kaç kişi
sayabilirsiniz aranızda.
Ancak Tolstoy Rusya ve Rus halkı için sadece bir yazar değildir , o
Rus insanının gözünde bir Filazoftur, onu diğer yazarlardan ayıran en
önemli özelliği Felsefesi olmuştur, özellikle ömrünün son yıllarında
kendisine tanınan ayrıcalıktan nefret etmiştir,
“Güzel Olan Sevgili değil, Sevgili Olan Güzeldir”
“Aşk, kızamık gibi herkesin geçirmesi gereken bir hastalıktır”
“Kadın, Erkeği kılıçsız zapteder ve ipsiz bağlar”
“Her mutluluk birbirinin aynı, ama her mutsuzluk kendine özgüdür”
Bunlar Tolstoy’un su an aklıma gelen birkaç sözcüğüdür,
“Son istasyon” Tolstoy’un farklı bir yönünü görmemizi sağlıyor.
Gençlik yıllarında dine fazla değer vermeyen Tolstoy, ömrünün sonunda
belki de “Tanrıya giden tek yolun yalnızlık” olduğunu kabul edip o
nedenle sevdiklerini geride bırakarak bu yolculuğa çıkmaya karar
vermişti…
2.7.2010
Реклама