Реклама
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
YAZARLAR

Belarus treninde kadın-erkek bakışları ve Türkiye yolundaki genç kız

 

Moskova’da Belarus istasyonuna geldiğimizde saat 19.30 idi,  Minsk trenimizin kalkmasına yarim saat vardı. tren her istasyonda olduğu gibi burada da harekete tam  yarım saat kala Platforma yanaştı.
Benimle birlikte Rusya’daki son yıllarda  yaptığım tren yolculuklarının hemen hemen hepsinde yer alan  değişmez yol arkadaşım Özcan bey vardı. Ayrıca yanımızda firmanın eski temsilcisi  orta yaşlı Nadejda hanım da bulunacaktı.
Kompartımanda 3 kişiydik merakla dördüncü kim olacak diye bekledik ama gelen giden olmadı, sakin bir yolculuk başladı..
Gümrük kontrolü Moskova’dan çıkışta olmadığına göre, Belarus sınırlarına girildiğinde yapılır diye bekledik ama nafile, Minsk’e inince istasyonda etrafa şaşkın gözlerle bakıp bizi Gümrük ve pasaport işlemlerine  yöneltecek birilerini aradık ama daha vagonun kapısında Taksi diye bekleyen insanları görünce burada pasaport kontrolü olmayacağını anlayıp otelimize doğru yola koyulduk.
Minsk şimdiye kadar gördüğüm doğu bloku şehirleri içindeki en temiz şehirlerden birisi idi, Geniş yolları ve Stalin yapısı taş binaları ile şehre  gelen herkesin bir  Sovyet memleketinde bulunduğunu  hemen anlatan bir yer izlenimi veriyordu.
ınsanlar da son derece bakımlı ve temiz görünüyordu, kaldığımız süre içinde sokaklarda tek bir sarhoş insana rastlamadık. Rusya ekonomisinin kendisini toparladığını biliyorduk ama parasının gücünün farkında değildik. Rublenin konvertibiliteye geçmiş olduğuna  Minsk’te şahit olduk,  Taksilerde, mağaza ve restoranlarda ödemeler Rus Rublesi ile de yapılabiliyordu…
Dönüşümüz de trenle olacaktı, yine aynı şekilde sanki yurt içinde bir başka şehre gidiyormuşuz gibi elimizi kolumuzu sallayarak trenimize bindik, biz yine üç kişi aynı kompartımana yerleşip trenin hareket etmesini beklerken Sudako falan çözüp oyalanmaya başladık.
Yanınızda 55 yaşında dul bir Rus kadını ve kilosu 3 haneye yaklaşmış ve de her seyahatte aynı yüzünü  defalarca gördüğünüz  bir erkek arkadaşınız varsa,  zaman geçirmek için Sudakodan daha iyi bir çare olamazdı zaten.
Zaman zaman Tanrıya yalvarmadım değil, “Neden bu seyahatleri Özcan bey ile yapmak zorundaydım?  Neden Özcan beyin yerine,  Onun yarı kilosunda ve yarı  yaşında  ve de onun gibi esmer olmayan  karşı cins biriyle yapamıyordum bu tren yolculuklarını?…”
………
Neyse biz yola koyulduk, yine bu Tanrıya yakarışlardan biri ile uykuya dalmadan önce nasıl olsa  dördüncü yolcu gelmez diye kapıyı kilitledik,  Nadejda yukarıdaki ranzaya, ben ve Özcan da aşağıdaki yataklara girip uyumaya çalıştık.
Sabah saat 07.30 gibi koridordaki  sesler ile gözlerimi açınca Özcanın yatağının üzerinde Sarışın, mavi gözlü, Genç bir huriyi  oturuyor gördüm.
Uyku sersemi “Acaba bu Tanrı’ya  yalvarma işini biraz fazla mı abarttık ne, artık rüyalarımıza da girmeğe başladı” diye düşünürken kızcağızın bana gülümsemesi ile bir şok daha yaşadım, Belki bilet kontrolü için gelmiştir diye düşündüm ama üzerinde üniforma yerine beyaz dekolte bir bluz ve altında da dar bir blucin vardı,
Sarışın yeşil gözleri ve suratındaki muzur gülümseme ile  Özcan’ın yatağına oturmuş ayakkabısını bağlamaya çalışıyordu,
şaşkınlığımı görünce bembeyaz ve muntazam dişlerini gösteren gülümsemesiyle gece 01.00 gibi Semolinsk’ten trene bindiğini ve arkadaşımın büyük bir centilmenlik göstererek (!) üst kupeye geçip aşağıdaki yeri ona bıraktığını söyledi…

 

Özcan bildiğim kadarıyle tek kelime Rusça konuşamaz idi. bu kızcağız ile nasıl anlaştı, ona yerini nasıl verdi, üstelik su istemek için bile benim elimdeki işin önemine aldırmadan, beni bir kilometre öteden çağıran Özcan,  böyle bir iş için beni uyandırmayı nasıl oldu da aklına getiremedi hayret valla….
Üst kupeye baktım Özcan yoktu, tuvalet için dışarı çıkmıştı, biz kızcağızla sohbete başladık, Adi Nathali idi, büyük bir merakla Özcan ve benim nereli olduğumu öğrenmek istiyordu.
Türk olduğumuzu ve Moskova’ya vardığımız gün ıstanbul’a uçacağımızı öğrenince aniden heyecanlandı.
-Domadedova hava alanından mı uçacaksınız? diye sordu Cevabımız olumsuz olunca biraz burkuldu, Kendisi O sabah  oradan ıstanbul’a uçacakmış,
Başladı hikayesini anlatmaya:
ıstanbul’da kendisini bekleyen bir Türk erkek arkadaşı varmış, Geçen yıl Marmaris’te tanışmışlar, şimdi işyerinden 3 gün izin almış ıstanbul’a Türk arkadaşına ziyarete gidiyormuş.
Sohbetimize uyanan Nadejda da katıldı,
Ben Rus kadınlarının fedakarlıklarına aklımın ermediğini söyleyip Nathali’nin kendisini örnek gösterdim.
“8 saatlik tren yolculuğu, onun peşine Moskova’nın berbat trafiğinde 2 saat mücadele, sonra uçak ile 3 saat uç ve bütün bunları çok az tanıdığın bir  yabancı erkek için yap, üstelik de geçireceğin süre topu topu üç gün ile sınırlı olacak,   Bu fedakarlığı bizim Türk kadınları yapmazlar” dedim.
Nadejda  hınzırca güldü,
“Rekabet” dedi, “Sizin ülkenizde kadınlarınız şanslı, zira rekabet edecek kadar fazla kadın yok etrafta, hele bir olsun bak bakalım onlar erkeklerine nasıl davranır görürüsün” dedi.
Nathali de başını öne eğip onayladı,  
“Evet doğru, ben 28 yaşındayım, bu belki de benim son şansım evlenebilmek için, o yüzden bu şansımı kaçırmak istemiyorum,”dedi.
Rusya’daki erkek sayısının azlığından,  Kadınlar arasında yaşanan rekabetten,  biraz da Türk ve Rus erkeklerinden  konuştuk,
Erkek-Kadın konusu yıllarca hep tartışılmıştır.
Bana kalırsa; Erkekler Dünyanın her tarafında, şanslı mahluklardı, düşünsenize 28 yaşındaki hangi  erkek evlilik için “Belki de son şansım” der?
Bir erkek hangi yaşta olursa olsun “hiçbir şey için geç kalmadığını” düşünür…
Kadınlardır çoğu isteklerine gem vurmak zorunda kalan…..
Bütün bunlara rağmen,  Tanrı kadınlara  da çok büyük bir iyilikte bulunmuştur,
Onlara göz denilen öyle bir çift organ vermiş ki; onunla her istediklerini kolayca yaptırabiliyorlar.
Çok sevdiğim bir söz vardır.
“Kadını sadece gözlerindeki ifade korur”
Kadınlar  bakışları  ile çok şeyler anlatabilirler,  oysa erkekler  isteklerini bakışları ile çok zor ifade ederler.
Daha çocukken bile annelerimizin bakışlarından ne demek istediğini hemen anlardık ama Babalarımızın gözlerine bakmayı asla aklımıza getirmezdik, hem getirseydik bile babamızın bomboş bakışlarından bir anlam çıkartamazdık ki,
şimdi  basit bir sorunun  zamanı geldi
“-Kaç kadın,  bir erkek bakışının peşinden gitmiştir?
-Hiç.
-Kaç erkek bir bakış uğruna ocağını terk etmiştir...
-?????....”

 

Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
İLGİLİ HABERLER
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
ANKET
Yıl biterken Rusya'daki işlerinizi geçen yıla kıyasla nasıl değerlendiriyorsunuz?
©Copyright Turkrus.com - All Rights Reserved
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама