Ya para ya mal yoktu; kriz... şimdi para da var, mal da var; yine kriz...
Krizin öğrettikleri
Bugüne kadar bu sayfada son ekonomik kriz ile ilgili birşey yazmadım, özellikle sessiz kaldım. Önce neler olup bitiyor onu görmek istedim. Krizler birbirlerine çok benzerler ancak, insanlar bu benzer krizlerde bile aynı hataları tekrarlayabiliyor. Hani derler ya “Tarihten Ders alınabilseydi, tarih asla tekerrür etmezdi” diye…
1991 ve 1994 yılı krizlerinde Türkiye’deki büyük bir dış ticaret firmasında yönetici idim. Dövizdeki artış ihracatçı olduğumuz için bize yaramış ve hiç etkilenmemiştik, hatta karlı bile çıkmıştık.
Ancak 1998 yılında Rusya’daki ekonomik krizin tam göbeğinde yakalanmıştım, Rusya’da kendi firmamı kuralı henüz iki yıl olmuştu, deri giysi ithal ediyordum, depomda yüzbinlerce dolarlık mal bulunuyordu. Rusya’nın 40 ayrı şehrinde müşterilerim ve dolayısı ile onlarda birikmiş ruble alacaklarım vardı. Bütün bu mal bedellerinin karşılığı olarak da Türkiye’ye dünya kadar döviz borcum vardı, 1 USD =6 ruble idi, krizle önce 13 rubleye sonra 18 rubleye çıktı, yani benim Türkiye’ye olan borcum bir anda 3 kat artmıştı. Buna bir de müşterilerden tahsil edilemeyen veya batan Rus bankaları nedeniyle ortaya çıkan maddi kayıpları eklediğinizde, ortaya çıkan borç rakamı elimde avcumda ne var ne yok alıp götürüyordu. Hani Deprem esnasında yapılan anonslar olur ya: “Merkez üssü Moskova olan 9 şiddetinde bir deprem…” ışte öyle bir depremde kalmıştım.
1998 krizi ile çok ciddi maddi kaybım olmasının yanı sıra çok önemli bir kazancım oldu. Neydi biliyor musunuz? “100 doların ne kadar büyük bir para olduğunu öğrenmiştim.” ızmirli sanayici bir abimiz, 1998 ekonomik krizi öncesinde Rusya’dan gelen yoğun deri giysi talebinin cazibesine kapılıp büyük yatırımlara kalkışmış, ama bu krizle birlikte elindeki avucundaki bütün servetini kaybetmişti. Artık çocuklarından aldığı 100 dolar aylıkla geçinmeye çalışıyordu. Bir sohbet esnasında bana “ısmail, 100 dolar ne kadar büyük bir paraymış meğer....” demişti.
1990’lı yıllarda yaşadığımız üç ayrı krizin ilk ikisinde yönetici yanı ücretli çalışan biriydim, sonuncusunda, yani 1998 Rusya krizinde ise işveren/patron sıfatındaydım. Krizlerde her iki gurupta da bulundum, hem işci, hem işveren oldum...
Bir firmada işçi veya profesyonel yönetici iseniz tek endişeniz o firmanın batmaması veya sizin ciddi bir hata yapıp şirketi zarara sokmamanızdır. Yani işinizi kaybetmeniz iki şeye bağlıdır: ya kişisel hatanıza, ya da sizin kontrolünüz dışında gelişen olaylara, yani krizlere....
ışinizi kaybettiğinizde en büyük endişeniz aynı şartlarda başka bir iş bulup bulamayacağınızdır. Çevrenizde isim yapmış bir yönetici iseniz, korkmanıza gerek yok, bazen krizler isim sahibi yöneticilerin işine daha çok yarar, zorda kalan şirketler kendilerini kurtarabilecek yetenekler ararlar...
Ama mesleğinizde sıradan birisi iseniz ve de yaşınız 40’ı geçmiş ise yeni bir iş bulmakta zorlanacağınız da bu hayatın acı bir gerçeğidir. Zira karşınızdaki rakipleriniz deneyimli , birkaç yabancı lisan bilen, bilgisayarın her türlüsünü kullanma becerisi olan, en iyi okullardan veya yurt dışından master’lı genç yönetici adaylarıdır.
Resme böyle bakınca sanki kendi işinin patronu olanlar biraz daha rahat görünüyorlar ancak onların sorunları daha farklıdır. Patronların yaşları ve şartları uygun olsa bile ellerindeki işi kaybettiklerinde dönüp başkalarının yanında çalışamama gibi bir sıkıntıları vardır. Yani uzun sözün kısası, kendi işinin sahibi olanların kaybetme lüksleri de yoktur. Zira onların kaybı sadece iş ve para değildir, onlar, en başta psikolojilerini kaybederler, sonra çevrelerini, sonra da ailelerini...
Krizin etkilemediği kesim var mıdır? Elbette vardır. Devlet kesiminde çalışanla. Onlar asla işlerini kaybetmezler, krizler onların bazen alım güçlerini düşürür ama çalışacakları bir işleri daima vardır…
Böylesine karamsar bir yazıyı bir anekdot ile bitireyim,
Krizin Rusya’daki değerlendirilmesi için şöyle diyorlar:
1991’de para vardı, mal yoktu; kriz…
1998’de para yoktu, mal vardı; kriz…
2008’de para var, mal var; yine kriz…
Anlaşılır gibi değil…
06.11.2008
Реклама