Moskova'dan Tokyo'ya taksi şoförleri, peşin yargılar, mahcubiyetler ve ötesi...
SOFÖRLER HEP AYNI MI???
Günümüz 21. yüzyıl insanlarının büyük bir kısmı ne yazık ki bilişim dünyanın kölesi olmuştur,
Yakınlarımızın bir e mail adresleri yoksa onlarla haberleşmeyiz bile, onları arada sırada ziyaret etmek aklımıza gelmez,…
Sabahları uyandığımızda elimizi yüzümüzü yıkamadan önce internete girmeğe çalışırız.
Evden cüzdanımızı almadan çıkmak o kadar önemli değildir ama cep telefonumuzu almadan çıkarsak panikleriz…
Bu sıralamayı daha da uzatmak mümkün,
Yukarıdaki tanımların tipik örneklerinden biri sayılan sevgili editörümüz de bizimle yüz yüze görüşmek veya telefon ile arada sırada arayıp halimizi hatırımızı sormak pek aklına gelmez,
Nasıl olsa elektronik ortamda görüşüyoruz ya…..
Ama geçen gün RTIB Başkanımızın Moskova’daki ofisinde tesadüfen karşılaştık,
Biraz sitem etmeğe kalkışacaktım lakin, gözlerinin altında oluşan torbacıklar ve tokalaşma esnasında hissettiğim parmaklarındaki nasırlar her şeyi açıkça anlatıyordu,
Kimbilir günün kaç saatini bilgisayar önünde geçiriyordu ki artık o parmakları klavyeyede dolaşmaktan nasır tutmaya başlamıştı…
Havadan sudan konuşurken bir ara konu “taksi şoförlerinin dürüstlüğüne ve yabancıların aldatılmasına ” geldi
Yabancı bir ülkede bir turistin en kolay aldatıldığı yer taksilerdir diye mutabakata varılmak üzereydik.
Sevgili editörümüz “Rusya’da gideceğin yeri tam olarak bilmiyorsan üstelik Rusça’ya da hakim değilsen yandın valla. Zaten taksicilik dediğin meslek Rusya’da çalıştığı iş yerinde özel şoförlük yapan veya arabalı orta sınıf her Rus vatandaşı için kaçınılmaz bir ek iştir ve de tarifesi yoktur, tutturabildiğini istersin” dedi…
Türkiye’deki taksilerin sarı rengine ve de saat açmaları ile gurur duyuyordu galiba.
Haklıydı belki. Ben de bir keresinde arabam serviste olduğu bir sabah, iş yerime Kremlin plakalı arabalardan birine binip 200 ruble vererek gitmiştim,
Hatta daha ötesini anlatayım.
SSCB henüz yıkılmamıştı, sanırım 1989 yılıydı, Fransız Renault firmasının bir kuruluşunda çalışıyordum.
Moskova’daki Expo Center’deki bir otomobil fuarına Türkiye’den Renault da katılmış ve ıstanbul’dan da 7-8 kişi gelmişti.
Mezhdunarodnaya otelinde kalıp fuara yürüyerek gidip geliyorduk.
Bir akşam fuarda görevli Rus hostes kızımızı ile birlikte otelin önünden iki taksi alarak uzak bir adreste yemeğe gittik, yemek sonunda dışarı çıkıp yoldan araba çevirmek istedik ancak lokantanın bulunduğu yer pek hareketli bir cadde olmadığı için vasıta bulmakta biraz zorlandık.
Bir belediye otobüsü geldi, içinde yolcular vardı, Nataşa (fuardaki tercümanımız) bana hemen yaklaşıp,
-Sizinkileri otobüs ile götürelim, aksi halde sabaha kadar beklesek burada taksi bulamayız. dedi.
-Bu otobüs bizim otelin önünden geçiyor mu? diye sordum,
Nataşa cin gibi uyanık bir kızdı, güldü ve “Hallederiz” diyip hemen otobüse bindi,
şoför ile bir şeyler konuştu, sonra da bize işaret edip hepimizi otobüse davet etti,
Benden bir 50 ruble alıp (o zamanlar iyi paraydı, resmi kurda 1 USD =0,60 Rb, ortalama ücret de 125 Rb. idi) şoföre verdi ve şoför hiçbir yerde durmadan doğruca bizim otelin önüne yola koyuldu.
Otele geldik, otobüsteki diğer Rus yolcular hiç seslerini çıkartmadılar, onların şaşkın bakışları arasında biz otobüsten inip otelimize girdik.
Otobüs de muhtemelen bizi bırakmak için terk ettiği rotasına geri döndü….
……
Gerçi Türkiye’de de 1980 öncesi çok farklı değildi.
Ülkemize gelen her yabancının en çok şaşırdığı şey taksi ile dolmuşu birbirinden nasıl ayırt ediyor olduğumuz idi.
Bereket sarı taksiler ve taksimetreler çıktı da bu karmaşaya son verildi
Bir ara, Japonya gezisi esnasında yaşadığım bir olayı anlattım, çok şaşırdılar,
Olayı sizinle de paylaşmak istiyorum.
Tokyo’da kaldığımız “Princes Towers Hotel”in önünden akşam yemeğine gitmek için bir taksiye bindik, Lokantanın önüne geldiğimizde taksi yaklaşık 50 usd tutarında bir ücret yazmıştı, Tokyo dünyanın en pahalı şehriydi ve biz de bunu bilerek ödedik.
Yemekten sonra otele dönmek için sokağa çıkıp yoldan geçen bir taksiyi çevirip otelin adını söyledim, Japonya’da ingilizce bilenler çok az olduğu için otel kartını da şoföre gösterdim. O da iyice inceledikten sonra yola koyuldu,
(Japoncanın özelliklerinden birisinin diğer lisanlarda olduğu gibi, okuyabilmek için harflerin ve hecelerin sökülmesinden ziyade her bir simgenin bir anlama benzetilerek yazılanın anlaşılması olduğunu sonradan öğrendik…)
Geliş esnasında taksiye verdiğimiz ücreti bildiğimiz için dönüşte de takriben benzeri bir tutarı öderiz diye düşünürken bizim şoförün yolu biraz uzattığı hissine kapıldım,
şehrin yabancısıydık, üstelik de gece olduğu için etrafı net olarak seçemiyorduk ama yol uzadıkça uzuyordu, daha önce hiç geçmediğimiz yerlerden geçiyorduk, şoföre “Doğru yönde gittiğine emin misin?” diye sordum ama Japon tüm kibarlığı ile ne sorduğumu dahi anlamadan tebessüm ederek başını salladı,
Gözüm taksimetreye ilişince ter basmaya başladı daha şimdiden 100 usd a yaklaşmıştı, şoföre yanlış yoldan bizi götürdüğünü anlatmaya çalıştım ama nafile, o yüzündeki tebessüm hiç kaybolmadan sürekli başını sallıyordu, yanımdakine “bu adam bizim gibi iki çulsuzu Yakuzalara teslim edecek değil herhalde, otele vardığımızda kapıdaki görevliye şikayet ederiz” diyerek teselli buldum, bir süre daha gittikten sonra bir otelin önünde durdu, ve gülerek bize döndü…
-Yes, Princes Hotel, dedi
şaşırdık burası bizim otel değildi,
-No Princes Hotel, bizi “Princes Towers Hotel”e götürecektin diyerek elimdeki kartı bir kez daha şoföre uzatıp,
şoför otel kartını bu kez daha dikkatli okuyunca derin bir “Ooooo “ çekip bizden özür dilediğini sandığım bazı cümleler söyledi ve taksimetredeki 120 usd karşılığı meblağı sildi ve tekrar yola koyuldu,
Takriben 45 dakikalık bir yolculuk sonrasında otelimize geldik, adama çıkartıp 100 usd verdim ama kabul etmedi, “Herhalde daha fazla istiyor bu adam şikayeti hak etti” diye kaldığımız otel görevlisini çağırıp yardımcı olmasını rica ettik ve meseleyi çözdük,
Meğer soför “bizi yanlış yere götürüp zamanımız aldığı için çok üzgün olduğunu ve bu nedenle de para kabul edemeyeceğini “ söylemeğe çalışıyormuş..
Aklıma Konfüçyus'un meşhur sözü geldi ve utandim,
Üç şeyden sakının;
1. kesin kanı
2. peşin yargı
3. bencillik……
Реклама