Editöre mektup...
Bu tür eleştirilerden ben de nasibimi almıştım.
"Hangisine inanalım" adlı yazıma iki insandan eğır eleştiriler geldi,
Bir tanesi; yazının hiçbir değeri olmadığını ve çok boş ve gereksiz bir yazı olduğunu söylüyordu...
Diğeri ise bu köşede bana ayrılan yerin sadece editörün sevgili arkadaşı olmamadan kaynaklandığını ve sevgili Suat Taşpınar'ın saygısından ötürü bu köşenin devam ettiğinden bahsediyordu...
Çok üzülmüştüm, biran artık hiç yazı yazmamaya niyetlendim
ama bu korkaklık olmayacak mıydı peki?
Bu köşede yazanların hiçbirinin Nobel adayı olmak gibi bir hedefleri yok,
Bu köşede yazanların hiçbiri yazdıklarından ötürü bir çıkar elde etmiyorlar,
Bu köşede yazanların tek amaçları kendi deneyimlerini siz okurlarla paylaşmak,
Hani Çinlilerin güzel bir sözü var ya
"Senin bir Elman var, Benim bir Elmam var.
Sen Elmanı bana verdi, Ben Elmamı sana verdim.
Yine senin bir Elman oldu, Benim bir elmam oldu.
Senin bir Bilgin var, Benim bir Bilgim var.
Sen Bilgini bana verdin, Ben Bilgimi Sana verdim.
Senin iki Bilgin oldu, Benim iki Bilgim oldu...."
Paylaşmanın hele de pek çok bedeller ödeyerek yabancı bir ülkede elde edilen deneyimleri paylaşmanın bir kıymeti yok mudur?
Rusya deneyim kazanma açısından dünyanın başka hiçbir yerine benzemez,
Toplumun zengin geleneği, insanlarının derin eğitimi, ülke coğrafyası, etnik yapısı ve daha pek çok şey size bu ülkede her gün yeni yeni deneyimler sağlar,
Çok basit bir örnek vermek istiyorum,
Türkiye son zamanlarda dünyada hatırı sayılır bir tekstil ülkesi olduğunu iddia ediyor, geçen yıl yaklaşık 20 milyar usd civarında hazır giyim, tekstil ve deri ihraç etmiş...
Soralım bakalım ülkemizde kaç tane tekstil müzesi var?
Bırakın tekstil müzesini, Rahmi Koç'un kişisel gayretleri olmasaydı bizim ülkemiz bir sanayi müzesine bile kavuşamayacaktı....
Oysa bundan birkaç yıl önce RTIB olarak ziyaret ettiğimiz Ivanova şehrinde 1860'larda kurulmuş tekstil müzesini gezdik, ve bu ülkeye bir kez daha hayran kaldık,
Peki hani bizim geçmişimizden bugüne gelen bilgi aktarımı?
Türkiye herhalde birden bire dünyada tekstil devi olmadı,
Bu işin bir çırçır/ elyaf/ iplik/dokuma/konfeksiyon gibi çeşitli aşamaları oldu ve eminim ki yıllara mal olan her aşamada pek çok olaylar yaşandı,,,
Kim biliyor bunları,
Nerede yazılı duruyor da açıp okuyup bilgi edinelim?
Ne yani bunu yazmayalım mı şimdi?
Bu ülkede gördüklerimizi size ve bizden sonra geleceklere aktarmayıp sadece kendimize mi saklayalım, bu bencillik olmaz mı?
Veya Murat Gülmezoğlu, Erdal Yaman, Özcan Deniz, Aslı Detay ve diğer arkadaşların yaşadıklarını sizlerle paylaşmasının neresi kötü?...
Keşke bu ülkede yaşayan diğer Türk arkadaşlar da deneyimlerini yazarak bizlerle paylaşabilse,
Daha çok okuyup, daha çok öğrenebilsek....
Ülke olarak yazılı miraslar bırakmamak gibi bir geleneğimiz var nedense,
Ama işin daha da garip tarafı,
Yazanlara da nedense hiç hoş bakmayıp, acımasızca eleştirmeyi bir marifet sayıyoruz.
Üstelik bu eleştirileri yaparken asla ve asla doğrunun ne olduğunu söylemiyoruz veya söyleyemiyoruz....
İngiliz Parlamentosu, "Önerisi olmayan hiçbir eleştiriyi dikkate almaz" çünkü içinde öneri olmayan eleştiri dedikodudan öteye gitmez...
Sevgili Suat;
Yılma...
Okuyucu görüşü köşene devam et,
Eleştirilere de İngiliz parlamenterler gibi bak...
Sakın iki çürük domates yüzünden koca bir kasayı sokağa dökme....
Реклама