Реклама
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
YAZARLAR

İsmail Boy yazdı: “Rusya, Suriye ve Ortadoğu”

Rusya neden Suriye’ye bu kadar destek veriyor? Bu soru Suriye'deki olaylar başladığından beri pek çok insanın kafasında yer alıyor. Bugün bu sorunun cevabını bulmak için Ortadoğu’da küçük bir ufuk turuna çıkacağız sizinle.

Gerek Çarlık Rusya’sı ve gerekse SSCB zamanında Rusların en büyük rüyası sıcak denizlere açılabilmekti. En yakın ulaşım yeri olan Türkiye’yi ele geçirme planı, Atatürk’ün ve İnönü’nün basiretli politikalarıyla başlayan süreç ve daha sonrasında Türkiye’nin NATO’ya dahil olmasıyla gerçekleşmedi. Diğer bir sıcak deniz kapısı olan Yunanistan da aynı yola başvurarak NATO ülkesi olması sebebiyle Rusya’ya tek çıkar yol Ortadoğu kalmıştı.

Ortadoğu’da Hür Subaylar örgütünün kurucularından olan Cemal A.Nasır 1956 da Mısır’ın devlet başkanlığına geldiği günde sosyalist ülkelerle yakınlaşmaya başladı, ayrıca lider kişiliği ile tüm Arap alemini birleştirme hayali ile yola çıkmış ve Arap milliyetçiliğinin yükselmesini, sosyalizme yakınlığı sayesinde Mısıra SSCB’den geniş teknik ve mali destek sağlamıştır.

Öte yandan 1968 yılında Irak, Hasan El Bekr , yapılan darbe ile iktidarı ele geçirirken yardımcısı Saddam Hüseyin 1979’da El Bekrin sağlık sebebiyle istifasından sonra başa geçmiş ve mensubu olduğu Baas Partisi’nin politikaları nedeniyle SSCB’yi kendisine örnek alarak ülkedeki başta “İrak Petrolium Company” olmak üzere pek çok kuruluşu devletleştirme hareketine girişmiştir. Suriye’de ise yine bir başka Baas Partisi’nin etkin bir üyesi olan Hafız

Esad 1970’de askeri bir darbe ile iktidara geçince SSCB’ye iyice yanaşıp onlarla 20 yıllık bir dostluk ve işbirliği anlaşması imzaladı.

İktidarların askeri darbeler ile el değiştirmesi Ortadoğu’nun kaderiydi sanki. Irak’taki hareketin bir benzeri de Libya’da sahneye konuldu. 1979 yılında Libya Kralı İ.İdrisi Türkiye’ye ziyarette geldiği bir sırada Albay Kaddafi de darbe ile iktidara geçti ve ülkenin adından da anlaşılacağı gibi, “İslam sosyalizmi” diye bir yönetimi uygulamaya başladı.

Her şey SSCB’nin istediği gibi gelişmek üzereydi, ancak 1979’daki İran İslam Devrimi önceleri ABD’nin Ortadoğu’daki kalelerinden birini daha kaybettiği düşündürdü ise de, İran devriminin diğer Ortadoğu ülkelerinde göründüğü kadar basit bir iktidar değişikliği olmadığı anlaşıldı. Humeyni geldikten sonra bütün dünya gördü ki, o güne kadar İslam denildiğinde Sünnilik akla gelirken artık Şiilik denilen bir olgunun varlığı da ortaya çıkmış ve İran bu olguyu tüm İslam alemi içinde yayma görevini kendine misyon edinmişti. Bu durum tüm Arap Dünyası üzerinde bir tehdit olmaya başlamıştı. İslam bölünme tehlikesi ile karşı karşıyaydı ve bu durum başta Suudi Arabistan olmak üzere pek çok Arap ülkesini kendilerini koruyacak bir ağabey aramaya itti. İşte böyle bir anda ABD bölgeyi tam kaybettiğini zannederken birden bire tekrar bölgede etkin bir güç olmaya başladı.

Bu arada Nasır ölmüş, yerine liderlik vasfı Nasır kadar kuvvetli olmayan Enver Sedat geçmişti. Arap birliği rüyası, Suriye’nin Beşar Esad’ı ile Libya’nın Kaddafi’si arasında liderlik kavgasına sebep olmuştu. Bir ara her iki ülkenin birleşmesinden söz edilirken, liderlik kavgası ile Arap Birliği rüyası son bulmuştu.

Bölgede Arap-İsrail çatışması sürerken, ABD’de Henry Kissinger’ın siyaset başarısı olarak okullarda ders olarak okutulan bir stratejiyle arabuluculuk yapılarak tüm Arapların ortak düşmanı olan İsrail ile Mısır’ın anlaşma yapması sağladı.

Bir zamanlar tüm Arap aleminin liderliğine soyunan Mısır, bir anda pek çok Arap ülkesinin düşmanı oluverdi. Sosyalist rejimle yönetildiği iddia edilen Suriye, Irak ve Libya’ya SSCB’nin desteği tüm hızıyla devam ediyordu ve Doğu Akdeniz’de rahatça hareket edebiliyordu. 80’lerin hemen başında ziyaret ettiğim bu bölgelerden Libya’da ve Irak’ta SSCB’nin "Zarubezhneftstroy" şirketleriyle petrol arama ve çıkarma konusunda milyarlarca dolarlık yatırımda bulunduğuna bizzat şahit olmuştum.

Ne var ki Irak çok stratejik bir hata yapıp yıllarca korkusundan sesini çıkartamadığı komşusundaki devrimi fırsat sayıp İran’a saldırınca ABD’ye rüyasında bile göremeyeceği bir fırsatı altın tepsi içinde kendisi sundu. Irak-İran savaşı yaklaşık 8 yıl sürdü ve hiç de Irak’ın umduğu gibi gitmedi, Devrim ile sarsıntı geçirip zayıflaması gerektiği düşünülen İran din birliğiyle bütün ekonomik ve siyasi sıkıntılara rağmen bu savaşta direndi.

Bu kadar uzun süren bir savaş her iki ülkeye de çok şey kaybettirdi. Kaybettikleri sadece savaşın ülkeye verdiği ekonomik yıkım değildi. Her iki ülke de 1980’li yılların başında dünyada yeni gelişen ekonomik doktrinleri, kapalı ekonomiden dışa açılıma geçiş fırsatını kaçırmış oldular. O savaş dönemlerinde bizzat İran’da yaşamış biri olarak, şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki 1980’lerin başında karşılaştırma yapıldığında Türkiye ve İran ekonomileri hemen hemen aynı seviyede idiler. Ancak İran’da korkunç bir petrol geliri olmasına rağmen, konjonktürü değerlendirememenin cezasını bugün bile çekiyor. Aynı karşılaştırmayı bugün yaptığınızda iki ülke arasındaki ekonomik seviye farkı kolayca görülüyor.

Diğer yandan Libya ve Kaddafi sırtını SSCB’ye dayayarak, kendilerini Arap dünyasının lideri pozisyonunda görüp ABD’ye kafa tutmaya kalkışma hatasına düştüler. ABD Kaddafi ve Libya’yi teröristlikle suçladı. Libya bir anda bütün dünyadan soyutlanıp ambargoyla ekonomik olarak vuruldu.

Tarihin garip bir cilvesiymiş gibi, 20. yüzyılın hemen başında Japonya savaşıyla ile Çarlık Rusya’sı son bulmuş, yerine SSCB kurulmuştu. Aynı yüzyılın sonunda yine bir savaş bu kez Afganistan savaşı da SSCB’nin sonunu hazırlayan nedenlerden biri oldu. 1991’de SSCB’nin dağılmasıyla Ortadoğu’daki sosyalist arap devletleri bir anda büyük ağabeyini kaybetti.

SSCB’nin dağılmasıyla eldeki Doğu Akdeniz kartları tek tek kaybolmaya başladı.

Saddam ve Irak tarihten hiç ders almamış gibi İran savaşından sonra bu kez de Kuveyt’e saldırınca artık kendi idam fermanını imzalamış oldu. ABD için Saddam’ın katlı vacip olmuştu ama geçerli bir neden lazımdı, o da 11 Eylül ile geldi ve hepimizin yakın tarihten bildiği Irak işgali başladı. Ve bilinen Saddam’ın hazin sonu gerçekleşmiş oldu.

Çok daha yakın tarihimizde gerçekleşen Arap Baharıyla da Kaddafi alaşağı edilip Libya da ABD’nin istediği çizgiye gelince Doğu Akdeniz’de Rusya’nın sıcak deniz kapısı olarak elinde sadece Suriye kartı kaldı. Şimdi bütün oyun bu ülke üzerine. Hani derler ya "Atlar tepişir, çimenler ezilir", işte Suriye’deki işin özeti de bu. Yani ABD –Rusya, Doğu Akdeniz enerji kapısı için tepişirken olanlar zavallı Suriye halkına oluyor.

Peki bu arada Türkiye, İran ve Çin niçin devrede mi diyorsunuz, bence onlar da bu filmin basit birer figüranlarıdır...

8.8.2012





Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
İLGİLİ HABERLER
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
ANKET
Yıl biterken Rusya'daki işlerinizi geçen yıla kıyasla nasıl değerlendiriyorsunuz?
©Copyright Turkrus.com - All Rights Reserved
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама