ısmail Boy ile ufuk turu
“En sıkı kontrol altındaki ülkeler bile değişim karşısında duramaz” diyerek SSCB’yi ornek gösteriyordu.
Darwin’in meşhur sözüdür: “Günümüzde hayatta kalanlar ne nesillerinin en akıllısı, ne de nesillerinin en kuvvetlisidir, günümüzde ayakta kalanlar sadece ve sadece değişime ayak uydurabilenlerdir” demişti. Gercekten de SSCB değişime ayak uyduramadigi icin yıkıldı,
21.nci yüzyıla girerken SSCB nin önderlik ettiği merkezi planlı ekonomi yani her türlü mal ve hizmet üretiminin sahibinin devlet olduğu ve görevlendirilen bir planlama komitesi ile insanların pazarda hangi mal ve hizmeti satın alabileceğine sadece devletin karar verebildiği ekonomik sistem çökmüş, onun yerine Amerika’nın önderliğinde yürütülen, mülkiyet hakkının özel sektörde olduğu, tüketicilerin istemediği hiçbir ürünün pazarda yer alamadığı yani tüketicilerin yönlendirdiği bir ekonomik sistem olan serbest pazar ekonomisi ağırlık kazandı.
Rusya 1991 de Yeltsin’in aldıgı bir kararla artık serbest pazar ekonomisi ile yola devam edeceklerinin sinyallerini verdi.
Devletcilikten, (merkezi planlı ekonomiden) serbest pazar ekonomisine geçişin ilk adımlari özellestirme ile olur, Rusya da öyle yaptı ve devletin varlıkları özelleştirme adı altında belli gruplara geçti, oligarklar adını verdiğimiz bu gruplar bilinen zenginlik olçüulerinin çok üstünde mal varlıklarına sahip oldular ancak yatırımlar Rusya içinde kaldı.
Dünyanın diğer gelişmiş ülkelerinde ise belirli ölçeklere ulaşan şirketler artık kendi topraklarında kalmanın kendilerine yetmeyeceğini anlamış. Başka ülkelere yatırımlarını kaydırmaya baslamışlardı. Çok uluslu şirketler artık dünyada “sermayenin milliyeti” olmadiği tezini savundular, sermayenin milliyetçilikle bağdaştılırması ülkeler arasındaki en küçük bir politik sorunda şirketler ciddi yaralar açabilir, globalizm denilen mal ve sermayenin ülkeler arasında rahatça hareket etmesini sağlayacak yeni yapılari oluşturuldu veya mevcut yapılari globalizme uyarladılar.
Işte DTO Dünya Ticaret Orgütü (WTO), GATT IMF (Uluslararasi Para Fonu) gibi kuruluşlar globalizmin en önemli kaldıraçlarından bazıları oldular. Dünya Ticaret Örgütü ve GATT mal ve hizmetlerin ülkeler arasında rahatça hareket edebilmesi için ortak tarifeler ve harmonize sistemleri uyguladılar.
IMF ise hepimizin bildiği gibi ekonomik krize giren ülkelerin çözüm üretmesi için çağrılan bir kuruluştur, 1998 ekonomik krizi sonrası Rusya’da, daha sonraları 2001 ekonomik krizi sırasında da Türkiye’de IMF ile sıkı işbirliğine girilmiştir.
Ancak IMF sadece ekonomik krizden cıkmak icin reçete yazan bir kuruluş değil aynı zamanda çok uluslu şirketlerin yapacakları doğrudan yabanci sermayenin yatırımlarının bu ülkelere akmasında da oldukça etkili bir referans noktasıdır.
Rusya-Turkiye gibi gelismekte olan ülkeler gerek sermaye yetersizligi, gerek teknik bilgi
birikimi yetersizligi nedeniyle yabancı yatırıma her zaman ihtiyaç duyarlar, dünyadaki yabanci yatırımların % 80 i bu çok uluslu şirketler tarafindan yapılmaktadır. Etrafimiza baktığımızda bu şirketlerin örneklerini rahatlıkla görebiliyoruz. Coca Cola-Nestle-Starbucks-Zara- Shell-Exxon-General Motors-Toyota-Daimler Chrysler-Phillips-General electric-IBM-HP-Canon-Sony-Carrefour-Metro ve daha yüzlercesi çok uluslu şirketlerin orneklerindendir.
Peki Rusya cok uluslu sirketlerin yatirim yapmasi icin uygun ulke midir?
Gelismis ulkelerden gelismekte olan ulkelere yaklasik 1.4 trilyon dolar direkt yabanci yatirim yapilmis, (2005 yili) bu buyuklukteki bir pastadan Rusya’nin gecen yil aldigi pay 45 milyar dolardir (Turkiye 18 milyar dolar). Simdiye kadar Rusya’ya gelen toplam yabanci sermayenin 120 milyar dolar oldugu soyleniyor (Dr. Emin Akcaoglu, Koc Un.).
Oysa Rusya dogal zenginlikleri ve enerji stogu ile yatirimcilar icin cok cazip gozukuyor.
Ancak Yatirim icin dogal kaynaklar tek basina yeterli kriterler degildir. Basit bir yatirimci bile parasini yatiracagi ulkede yatirimini en kisa surede minimum risk ile geri almaya bakar,
cok uluslu sirketler yatirim yapacaklari ulkelerde su gibi konuları risk oalrak görürler:
-Politik istikrarsizlik, teror hareketleri
-Yeterli sayida yuksek kalifiye isgucu bulamama
-Uretimlerine yasal koruma olmayisi
-Finansman hareketlerinin ozgurlugunun kisitlanmasi
-Serbest girisimciliginin onunun kesilmesi,
-Kayitli ekonomi.
Gunumuz isletmecilik startejilerinde win-win (kazan-kazan) teorisi esastir, cok uluslu sirketlerin dunya pazarinda rakip sirketlerden daha cok pay almaya, gelismekte olan ulkelerin de insanlarina daha iyi is imkanlarina, buyumeye, milli geliri artirmaya ve refaha ihtiyaci vardir..
Her ne kadar Rusya merkezi planli ekonomiden hizla uzaklasmaya calisiyor olsa da katetmesi gereken daha cok yolu var. Rusya’nin tekrar eski sisteme geriye donmesi artik soz konusu degil.
Ancak Putin ile son zamanlarda baslatilan “yeniden kamulastirma” ve bu oligarklara karsi verilen mucadelede izlenilen anti demokratik yollar çok uluslu şirketlerin gözünü korkutmaktadır. Demokratik ülkelerde şeffaflık sadece hukukta değil ekonomilerde aranıyor...
Rusya cok uluslu şirketlerin yatirim kriterlerine uygun hale geldiginde bu ulkeye akacak milyarlarca dolar yatirima bir de enerji fiyatlarindaki son 3- 4 yillik artis trendi devam ederse, (kisa donemde petrol yerine alternatif bir enerji kaynagi bulunmasi zor gibi gorunuyor). Rusya paralarini koyacak yer bulamayacaktir, bu da Avrupa’da cok guclu bir Rusya demek olacaktir. 20.ci yüzyilda butun dünyada askeri guc olarak bilinen Rusya, 21’nci yuzyilda Avrupa’nin en guclu ekonomisine sahip ulke olarak yerini alabilir.
Not: Bu yazi yazildiginda Rusya-Gurcistan savasi henuz baslamamisti...
12.8.2008
Реклама