Starbucks'ı uçuran adam işe Rusya'da başlasaydı başına ne gelirdi?
Starbucks efsanesinin yaratcısı, şirketin CEO’su Howard Schultz’un kitabının daha yarısında bunlar geldi aklıma. Kitabın adı: “Starbucks – Gönlünü ışe Vermek”. Babıali Kültür Yayıncılığı’ndan Ömer Faruk Birpınar’ın çevirisiyle çıktı. Sadece iş hayatının tam ortasında olanlara değil, Starbucks tutkunlarına da öneririm.
Kitabı daha bitirmeden beni yazmaya sevk eden şey, Rusya’da yaşıyor olmam. Starbucks’ı bugünkü anlamıyla var eden genç profesyonel Howard Schultz’un anlattığı “başarı öyküsü”nü okurken, ilk aklıma gelen şu oldu: “Bu adamcağız iyi ki bu işi ABD’de denemeyi akıl etmiş. Eskaza Rusya’ya gelse deli gömleği giydirilerdi!”
Sebebi gayet basit: Çünkü bu genç, Starbucks’ı Seatle’da Market Place’in yanındaki o küçücük kafeden çıkarıp büyütmeye başlarken, bu işe para yatıracak olan yatırımcıların önüne bir iş planı koyuyor. Bu planda, 1987’de, yani ilk yılın sonunda 330 bin dolar, ikinci yılın sonunda 764 bin dolar, üçüncü yılın sonunda ise 1.2 milyon dolar zarar ulaşılacağı alenen açıklanıyor. 1990’dan sonra yavaş yavaş kara geçileceği öngörülüyor. Yani Schultz, “Bana 5-10 milyon dolar paranızı şimdi vereceksiniz, ben üç sene sürekli zarar edeceğim, sonra kara geçeceğiz” diyerek Amerikalı yatırımcıların parasını toplayabiliyor ve Starbucks efsanesini yaratabiliyor.
şimdi siz alın bu modeli, mesela Rusya’ya ya da Türkiye’ye getirin. Türkiye faslına ben girmeyeyim. Ama bugünün Rusyası’nda böyle bir işi planıyla gelen yöneticiyi tefe koyarlar herhalde.
Ben, Türkiye ve Rusya gibi, değil birkaç yıl, birkaç ay içinde bile ne olabileceği kestirilemeyen iki ülkede yaşamış bir fani olarak bu şoku ilk kez kendi sektörümde yaşamıştım. ABD’nin bugün bile tek ulusal gazetesi olan “USA Today’i 1982 yılında kuran üstad Al Neuharth’ın anılarını yıllar önce okuyordum. Neuharth, ülkenin en büyük medya gruplarından Gannet’i sıfırdan bir ulusal gazete yapmaya ikna etmişti. ABD gibi herkesin kendi yerel gazetesine sarıldığı bir ülkede bu çok büyük bir kumar gibi görünüyordu. Hikayenin beni en çok sarsan tarafı, Neuharth’ın şirket yönetimini –şimdi yanlış hatırlamıyorsam- 5 yıl süreyle zarar etmeye, ama daha sonra ülkenin en karlı gazetelerinden biri haline getirmeye ikna etmiş olmasıydı. Düşünebiliyor musunuz? “Ben bir gazete çıkaracağım, 5 yıl hep zarar edeceğim” diyorsunuz ve patronunuz “Tamamdır evlat, sen başla, arkandayım” diyor!
Hem “USA Today”, hem de “Starbucks” başarı öyküleri olarak orada duruyor. Ama hem Rusya, hem de Türkiye bu örneklerin daha uzun süre “şehir efsanesi” kontenjanından muamele göreceği pazarlar. Yani sakın bu örneklere bakıp, birkaç yıl zarar edecek projelerle patron karşısına çıkmayın, ya da sermaye aramayın! Ya döverler, ya gülerler! Bu topraklarda 6 ay zarara bile katlanamazsınız. Basın tarihimizde birçok gazetenin “40’ını çıkaramadan” kapatılması, birçok iş yerinin aslında tam da yokuşu aşmak üzereyken “Olmuyor, zarardayız” diye kapatılması bunun örnekleri...
Howard Schultz’un kitabı beni aldı, 5-6 sene öncesine götürdü. Dünya Bankası’na bağlı kredi kuruluşu International Finance Corporation’dan, Washington’dan konuk gelen bir Türk uzman, Moskova’dak, Türk işadamlarına sesleniyordu. IFC kredilerini nasıl alabileceklerini, işlerini nasıl geliştirebileceklerini anlatıyordu. “Kredi kullanarak işinizi geliştirebilirsiniz, yatırımınız ortalama 6-7 yılda tamamen geri dönebilir” diyordu. O an salonda tam bir şok yaşandı. Kitlenin duygularına tercüman olan bir işadamı ayağa fırladı, “Siz neden bahsediyorsunuz? Rusya’da yatırdığınız parayı 2 yıldan daha uzun sürede çıkaracağınız hiç bir işe girilmez, buradaki hiç kimse girmez” dedi. Uzman da Rusya gerçekleriyle tanışmanın şaşkınlığı ile gitti!
Rusya da değişiyor. Rekabet artıyor. Kar marjları düşüyor. Yatırımların dönüşü uzuyor. Ama ne olursa olsun, bu ülkede “başarı öyküsü” dediğiniz şeyin, neredeyse “sıfırdan” başlayıp zengin olmak anlamına geldiğine inanılıyor. Starbucks’ın başarısına tabii ki şapka çıkarılır, ama Rusya’da “Verin bana 10 milyon dolar, 5 sene de zararıma göz yumun, sonra sirketi uçurayım” diyeni ya hiç ciddiye almazlar, ya da uzun süre yaşatmazlar!
Elbette Rusya da, Türkiye de “makul” çizgilere gelecek. Ama muhtemelen o dönemi görmeye bizim ömrümüz vefa etmeyecek...
Реклама