Burgaz-Dedeağaç hattı, çayırın taşı-kuşu ve paradigmanın iflası talebi...
Ben işin en pratik tarafına bakıyorum ve gelinen noktadan ziyadesiyle memnunum: Dünyanın en güzel şehri, bir gün sarhoş bir kaptanın tankerini tonlarca petrolle kıyıya çıkarıp, bomba gibi infilak ettirmesiyle yok olma tehlikesinden bir adım daha uzaklaşıyor! Yıllardır, “Boğazlar’da yapay engeller yaratarak tanker trafiğini yavaşlatıyorsunuz, buranın uluslararası statüsü var, bunu yapamazsınız, bırakın tankerlerimizi” diye başımızın etini yiyen, her tankerle yüreğimizi ağzımıza getiren Ruslar, sonunda pes etti... Sonunda “Bu kadar yükü bu Boğaz taşımaz, bu ip bu ağırlığı çekmez” gerçeğine teslim oldu. Ve Boğazlar’ın bizatihi kendisini “doğal boru hattı”na çevriren durumu kökünden değiştirecek bir adım atıldı... Bence bu başlı başına bir kazanımdır..
şimdi hiç duygusal bakmayalım olaya. Petrol kimin? Rusların. Boru hattını yapacak para kimin? Rusların. Kendi petrolünü nereden nereye götüreceğine elbette kendileri karar verir! Ve kararı verirken de duygusal değil, tabii ki kendi çıkarlarına bakar. Siz Samsun-Ceyhan’ı alternatif diye önlerine koyduğunuzda en basit mantıkla ne düşünür muhatabınız? Mesela şöyle düşünse, söyleyecek sözünüz kalır mı?:
“Türkiye, son tahlilde Amerikan ve NATO müttefiki bir ülke. Ben zaten doğalgazımı Türkiye üzerinden Avrupa’ya satmanın stratejik kararını verdim ve bu riski göze aldım. şimdi neden bir de petrolümü, tam da ıncirlik’te NATO üssünün burnunun dibindeki Ceyhan’a çıkarayım? Dünyada taşların oynadığı bir dönemde bu riski niye alayım? Neden yumurtaları aynı sepete koyayım? Öbür tarafta alternatif yaratmak var iken, üstelik tarihi ve din bağları avantajı olan Bulgaristan ve Yunanistan durur iken neden Türkiye’yi tercih edeyim? Ki ben Bulgarlar ve Yunanlılarla bile yıllardır botu hattının mülkiyet hakkını kaptırmamak için dişe diş mücadele ediyorum. Yani son tahlilde ortodoks kardeşliği değil, milli çıkarlarım ve iş hayatının gerçekleri konuşur. Zaten Burgaz-Dedeağaç’ı, yüzde 51’ini garantiye aldıktan sonra imzalıyorum. Yani ortada hayali ittifaklar, din kardeşliği, Türkiye’ye ya da bir başkasına tavır değil, kendi çıkarlarım ve reel politik var!”
şimdi elimizi vicdanımıza koyalım. Biz Bakü-Ceyhan diye neden yıllarca yırtınıp durduk? Tabii ki kendi çıkarlarımız için. Türkiye’yi “enerji koridoru” yapmak için. Ve son tahlilde bizim arzumuz değil, ABD’nin petrolde Rusya’nın tekelini kırmayı ve Kafkasya’ya baskısını hafifiletmeyi isyeyen global politikaları sayesinde bu proje gerçekleşti. ıyi ki de gerçekleşti. ınşallah Türkmen ve Azeri gazını da taa Viyana’ya kadar götürecek projeler de gerçekleşir. Umarız Türkiye’nin çıkarına olan her proje hayat geçer...
Ama işte her meseleye kendi penceremizden değil, bir de “karşı tarafın” penrecesinden bakmamız lazım. Biz, elimizde hiçbir enerji kaynağı, zenginliği yok iken, sadece “enerji nakil hattı” olarak para ve bölgesel güç kazanmaya çalışıyoruz. Yani biz amiyane tabirle, “çayırın taşıyla çayırın kuşunu” vuruyoruz. Hal böyle iken, kendi taşıyla kendi kuşunu vurmak isteyenlere hırsla, kıskançlıkla, öfkeyle bakmanın kimseye faydası yok. Başkalarının işine değil, kendi işimize bakalım. Ağaçlara başımızı vurup kafa göz yaracağımıza, önümüzdeki ormana bakalım. Zenginliğin, paranın kulaklarından fışkırdığı Rusya ile daha fazla nasıl iş yapabiliriz, daha fazla Rus sermayesini yatırımcı olarak nasıl çekeriz, “karşılıklı yarar” temelinde daha başka ne projeler gerçekleştiririz diye düşünelim.
Burgaz-Dedeağaç için de ben Başbakan Erdoğan’ın yerinde olsam, iş bu noktaya geldilkten somra bugün Atina’ya “hayırlı olsun” mesajı yollar ve katılımcıları tebrik ederdim. “Büyük Oyun”, aklına her geleni alenen ifade etmekle olmuyor, “büyük” düşünmekle “politik olmakla” oluyor. Türkiye’nin mevcut sınırlı imkanları ve sonu gelmeyen sorunlarına rağmen bugün enerji politikalarında aldığı mesafe az değil. Paradigmalarla düşünmekten vazgeçelim.
Kendimizi küçümsemeyelim. Ama elin projelerine bakıp fikir beyan ederken kendimizi ve gücümüzü de abartmayalım!
15 Mart 2007
Реклама