Fiyatlar nereye gidiyor? Masum değiliz hiçbirimiz; ne Moskova ne de biz!
"Kremasını koyalım mı, yanında ayrıca mı istersiniz?" deyince artık koltuktan düşecek oldum. "Eh Rusya, sen ne büyüksün! Nereden nerelere geldin" deyip, nemlenen gözlerimi okşadım.
Kadınlar ve erkekler için ayrı kuaförlerin olmadığı, üstelik de saçınızı genellikle kızların kestiği Rusya'da, tıraş bir başka keyif oluyor haliyle! Ama mahallemizde yeni açılan gösterişli kuaförün koltuğunda maalesef çok uzun süre oturamadım. Kafamda saç namına pek bir şey kalmadığından işlem kısa sürdü. Havuç suyumu afiyetle içtim. Yıkama, kurulama, tarama faslını da zarif elleriyle halletti hanım kız. Beni kasaya uğurladı.
"1200 ruble" dedi güleç ve bakımlı yüzlü genç hanım. Yüreğimde bir sızı hissettim. 68 YTL'ye tekabül ediyordu. ılk vurgunu atlatamadan ikinci darbe geldi: "Bir de meyve suyu var. O da 180 ruble", yani (10 YTL). Arkamdan "Yine bekleriz" diye seslendi kız. Cevap vermedim. Haftaya böylece başladım. Son birkaç yıldır akla ziyan fiyatların şehri olan Moskova'yla küfür kâfir oldum. "Ne olacak bu memleketin hali" diye efkârlandım.
O gün doktor bir arkadaşımla buluştuk. Yüzünden düşen bin parçaydı.
"Arabayı yıkattım. 1270 ruble ödedim. Yahu olacak iş mi?" diye yakındı. 75 YTL ödemişti! Hani, Amerikan filmlerindeki gibi ıslak tişörtlü kızların hem araba yıkayıp hem striptiz yaptıkları bir gösteri filan da değildi. Boğaz tokluğuna kaçak olarak çalışan Tacik ya da Kafkasyalı çocukların elle araba yıkadığı bir yere bırakmıştı bu parayı! "Yok abi, bu şehir bitmiş" diye birbirimizi daha da dertlendirdik.
Ertesi gün, ıstanbul'dan gelen bir hanım misafirimi öğle yemeğine götürecektim. Kibarlık olsun diye, "Ne yemek istersin?" diye sorma gafletinde bulundum. "Methini çok duydum, Puşkin Kafe varmış, oraya gitsek mi?" dedi, bana başka seçenek bırakmayan bir tonla. "Eyvah" dedim. şehrin namlı ve müzemsi mekânından, içkisiz, tatlısız 6 bin ruble (Yaklaşık 340 YTL) bırakarak çıktım. "Pek hoş bir yermiş" dedi arkadaşım.
Yol üstü uğradığım markette 320 rubleye satılan (18 YTL) domateslere dokunmadan ekmeği, sütü kapıp evin yolunu tuttum. Nasıl bir şehirde yaşadığımızı, bu korkunç fiyatlarla nereye sürüklendiğimizi düşünüp iyice dertlendim. Akşam misafirlerimiz vardı. Birisi, dört duvardan ibaret olan, boyası elektriği bile olmayan 120 metrekarelik daireyi 700 bin dolara satın alan bir Türk arkadaşımızdan bahsetti. Öbürü, "Bizim evin altında bir arabalık park yeri 80 bin dolar oldu" dedi.
Muhabbet derinleşince, bu fiyat anarşisinde hem 'fail', hem de 'mağdur' olduğumuza karar verdik. Öyle ya, 90'ların başında, ilk geldiğimizde, fiyatlar henüz akla ziyan hale gelmemişken kiralık ev bulmak için raiçleri ikiye üçe katlayan biz yabancılardık. Taksicinin "Belki tuttururum" diye hayallerini bile zorlayarak istediği paraları gözü kapalı veren bizdik. Restoranlarda fatura kadar bahşişi, "Amma komik paralar" diye bırakan bizdik. Yani daha Rus zenginleri türememişken, esnafın ahlakını da piyasasının raicini de ilk bozanlar yabancılardı. Bugün ceremesini de hep birlikte çekiyoruz.
Velhasılı kelam, masum değiliz hiçbirimiz. Ne Moskova, ne de biz...
(Fotoğraf: Kommersant)
Реклама