"Antalya, Tarkan, şarapova ve ötesi... Ne mutlu vatanını söyleyebilene!
Yazın son güzel günlerinden birini yaşıyorduk, 4 Türk arkadaş bir iş için Ryazan kentine gitmiştik. şehirdeki işimiz birkaç gün sürecekti, Otelimize yerleşip, akşam yemeği için kendimize yer ararken ağaçların arasında, bahçesinden müzik sesi gelen bir yeri gözümüze kestirip girdik ve oturduk.
Restoran boş sayılmazdı, etrafımızdaki masaların hepsi doluydu, Hem açık hava oluşu, hem canlı Müzik, hem de insanların gürültüsü nedeniyle birbirimizle konuşurken biraz yüksek sesle hitap etmemiz gerekiyordu.
Bir müddet sonra yan masada oturup uzun süredir bize kaçamak bakışlar fırlatan iki genç kadından birisi yanımıza yaklaşıp
-Hangi dili konuşuyorsunuz? diye sordu,
Bir restoranda 4 Türk erkeği bir aradayken, bir Rus kadın kendilerine bir şey sorduklarında her Türk erkeğinden bekleneni yapıp hemen yılıştık,
-Çince konuşuyoruz, dedik gülerek.
Bu yılışmaya Rus kadın da dahil oldu ve gülerek,
-Türkçe konuşuyorsunuz değil mi? dedi
Bizim masadan topluca bir "Waooovvv" yükseldi,
-Nasıl? Nereden bildin? falan derken, kadının son iki yıldır tatile Türkiye'ye geldiğini öğrendik, kadını ve diğer kız arkadaşını masamıza davet etmek zorunda kaldık...
Sohbet koyulaştı, son iki yıldır tatilini Side Antalya'da geçiren ve yanındaki Türkiye'de hiç bulunmamış olan arkadaşına sürekli Antalya'yı anlatan kadına biz de artık Türkiye'de keşfetmesi gereken Antalya'nın dışında başka yerlerin de olduğunu dilimizin döndüğünce anlatmağa çalıştık,
Yanındaki diğer kadın konuşmaları sadece gülümseyerek izliyordu, bir ara bizim arkadaşlardan birisi
-Tarkan? diye sordu
Türkiye'de daha önce bulunan kadın hemen Tarkan'dan bir şeyler mırıldanmaya başlamıştı ki, diğer kadın da uzun süren suskunluğunu bozup Tarkan'ı tanıdığını ve çok beğendiğini söyleyerek sohbete dahil oldu.
Danslar edildi, kahkahalarla dolu bir gece yaşandı.
Otele dönüş yolunda arkadaşlarla şu konuda mutabık kalmıştık.
Sadece iki ünlü marka bile ülke imajını ne kadar güzel etkiliyordu.
Türk olarak gururumuz okşanmıştı,
Ülkemizden ve bizim bir insanımızdan beğeniyle söz edilmişti.
Aklıma öğrencilik yıllarımda Londra'da yaşadıklarım geldi.
Tek başıma gittiğim bir diskoda dansa kaldırdığım bir ıngiliz kız, Türk olduğumu öğrendiğinde, beni pistin ortasında yalnız bırakıp yerine oturmuştu.
Londra'ya benden önce gelmiş arkadaşlara bu başımdan geçenleri anlattığımda, "Türkleri burada barbar olarak görüyorlar, o yüzden aklın varsa dansa kaldırdığın kıza Türk olduğunu söyleme, ıtalyan'ım falan de" diye de öğüt verdiler.
Tabii bu öğüdü tutarken de başımız beladan kurtulmadı zira bir keresinde de Dansta ıtalyan olduğumu söylediğim ıngiliz kızı bana " Come estai?/Nasılsın?" diye sorunca afallayıp kaldım, Kız benim ıtalyan olmadığımı anladı ve ben yine P.. gibi pistin ortasında kalakalmıştım...
Benzeri şeyler eminim ki Rusların da başına gelmiştir,
1990 lı yılların başında Moskova'dan çok iyi tanıdığım bir Rus kızını Antalya'da bir otelde gördüm. Kız benimle ısrarla ıngilizce konuşmaya gayret ediyordu, lisanı da yeterince iyi olmadığı için anlaşmakta zorluk çekiyorduk, "Neden Rusça konuşmuyoruz?" diye sorduğumda "Yurtdışında Rus olduğum bilinsin istemiyorum, Bize pek iyi bakmıyorlar" diye kendini savundu.,
Haklıydı ve ben onu çok iyi anlıyordum, her gittiği yerde "NATAşA" bakışıyla karşılaşıyordu, aynen benim Londra'da bir zamanlar "BARBAR TURK" bakışı ile karşılaştığım gibi.
Ama sanırım artık Ruslar da bu kötü imajı yıktılar.
Ülke dışında Rus olduğunu söylediklerinde artık onlara da "Chelsea veya şarapova" diye soruyorlar.
ınsanlar doğdukları yerleri kendileri seçme özgürlüğüne sahip değiller ama ne yazık ki (bir süre için bile olsa) doğdukları ülkenin "utancını" veya "gururunu" üzerilerinde taşımak zorunda kalabiliyorlar..
Ne mutlu doğdukları ülkeleri söyleyebilene mi?
Peki söyleyemeyenler
Bu "utanç" onların mı?
Yoksa onlara ülkelerini saklamak zorunda bıraktıranların mı?...
Реклама