M. Hakkı Yazıcı'nın kaleminden:
İyi ki doğmuşsun Vladimir İvanoviç!
Olga teyzeyle hemen bizim padiyezdin, apartman girişinin önünde karşılaştık. Hafif telaşlıydı; ama tatlı bir telaşa benziyordu bu. Sebebini sordum. Kocası, kadim dostum, üst kat komşum Vladimir İvanoviç’in doğum günüydü.
Öfff, nasıl da unutmuştum! Halbuki Ruslar doğum günü kutlamalarına çok önem verirler.
Bir hediye almazsam olmazdı.
Olga teyzeyle hem yürüyor, hem de konuşuyorduk.
“Benim de Vladimir İvanoviç’e bir şeyler almam gerek,” dedim.
Tamam, alırsın anlamında başını salladı.
Olga teyze:
“Zavallı, ihtiyarladı ya artık, gününü eski anılarıyla geçiriyor. Mutfakta iş yaparken bile rahat bırakmıyor. Yahu Olga, biz nasıl tanışmıştık? Elini ilk defa nerede tutmuştum? Falan… Sonra dolaptan eski resimlerin olduğu ayakkabı kutusunu çıkarıyor, fotoğrafları divanın üzerine yayıyor. Başlıyor kendi kendine konuşmaya. Arada beni geçerken yakalıyor, ‘Almanları nasıl Berlin’e kadar kovalamıştık değil mi Olga!’ diye sesleniyor.”
Komsomolluk günleri, Anapa’da tatil, Gorki Parkı’ndaki kaçamaklar, hangi yıl 1 Mayıs kutlamalarının daha görkemli olduğu, Sovyetler Birliği dönemi, Perestroyka-Glasnost ve sonrasındaki kaotik zamanlar, eski Moskova, yeni Moskova; daha bir sürü konu ve yorumlar…
Olga teyzeye “Bir geleyim de birlikte konuşalım,” dedim.
Olga teyze, “Bir doğum günü hediyesi almayı düşünüyorsan mesela bir fotoğraf albümü alabilirsin. Her gün divana yayılıp, sonra toplanan dolaptaki ayakkabı kutusunun içindeki resimler de o azaptan kurtulurlar,” diye bir fikir veriyor.
Yolda Azeri Hüseyin’e rasgeldik. Vladimir İvanoviç’in doğum günü olduğunu öğrenince o da çok sevindi. Yine felsefi konuşmalarından birini yaptı.
Hayatın her yaşta başka bir güzelliği vardı. Velev ki yaşlansan, ölsen, bedenin noktayı koysa bile ruhun bir şekilde yoluna devam ediyordu, falan.
“Ruh ölmür, sadəcə qırışmış, köhnəlmiş, bəzən də tər-təzə, ancaq təzə olmasına baxmayaraq, ya bəyənmədiyi, ya da darlığından sıxıldığı libasını-cismini dəyişir!”
Bu henüz yaşamını yitirmemiş yaşlı bir insanla ilgili yapılacak konuşma değildi. Onun ufak tefek densizliklerinden biri deyip, aldırmadım.
Ayakta biraz sohbet ettikten sonra vedalaştık.
Azeri Hüseyin ayrılırken bana, “Yaşam, həyat eşqiniz sönməsin, əziz insanlar! Xoş xəbərlər eşitmək ümidilə, sabahınız xeyir!” dedi.
***
Ne alayım diye düşündüm, taşındım. Sonunda Olga teyzenin önerdiği gibi bir fotoğraf albümü almaya karar verdim.
Elimde içinde fotoğraf albümünün olduğu paketle Vladimir İvanoviç’in kapısına dayandım.
Kapıyı açar açmaz “Pazdravlyayu s dnyöm rajdeniya deduşka, moy daragoy. Doğum günün kutlu olsun Vladimir İvanoviç,” dedim.
Ona “dedecik” dememe kızıp “Yahu sen kendin dede olmuşsun, bana deduşka diyorsun” diye çıkışmıyor, aldırmıyor. Sarılıp, yanaklarımdan öpüyor.
Bana Rusların efsanevi çizgi filmlerinden Çiyeburaşka’dan bir şarkıyla cevap veriyor:
“К сожаленью, день рожденья, Только раз в году. (K sajalenyu, den rajdeniya,
Tolka raz v godu.)”
Şarkının sözleri arasında sadece doğum günlerinde hatırlanmakla ilgili gizli bir sitem de seziyorum: “Ne yazık ki, doğum günü, senede yalnız bir gün.”
Çok üstüme alınmıyorum, zira siz de şahidimsiniz; biz, Vladimir İvanoviç’le her gün olmasa bile sık sık görüşüyoruz.
Bana Olga teyzenin aldığı doğum günü pastasını gösteriyor.
Vladimir İvanoviç, bilgece bir ifadeyle “Ya, işte böyle; doğum günü pastasının mumlarına, pastanın fiyatından daha fazla para ödemeye başladığında yaşlandığını anlıyorsun.”
Yaşamla, eski anılarla ilgili sohbetimiz her zamanki gibi çok keyifli.
Vladimir İvanoviç’e karısıyla çok uzun yıllar evli kalabilmenin, hem de mutlu olmanın sırlarını soruyorum.
Aynı Olga Teyze gibi cevaplıyor:
“Bizim zamanımızda kırılan bir şeyler olduğunda hemen çöpe atılmazdı, onarılırdı, ondandır.”
Diyecek bir şey yok.
***
Bir sonraki gün sohbete doyamamış olarak yine Vladimir İvanoviç’in evine gittim. Kapıyı Olga teyze açtı.
“İyi bir seçim yapmışsın, aldığın albüme çok sevindi. Dünden beri eski fotoğrafları albüme yerleştirmekle uğraşıyor. Tabii ki bir yandan da kendi kendine mırıldanıp, konuşuyor.”
Vladimir İvanoviç’in olduğu odanın kapısından kafamı uzattım.
Divanın üzerine yaydığı resimlerin önemli olanlarını tarih sırasına göre albüme yerleştirmişti. Divanın yanındaki masanın üzerinde artık antika sınıfına giren transistörlü radyosundan eski Rus şarkılarının melodileri yayılıp, odayı sarıp sarmalıyordu.
Bulat Okudjava, Vladimir Vısotskiy, Mark Bernes ve daha nicelerinin güzel şarkılarının melodileri…
Ve koca bir yaşamın hikayelerini anlatan sararmış resimler: Okul, askerlik, aşıklık günleri, evlilik, 1 Mayıs gösterileri, Anapa’ya, Soçiye, Odessa’ya yapılan geziler, daçada geçirilen neşeli günler…
Albümün ilk sayfasında bütün bu fotoğrafların içinde onu en çok etkileyen, sarsan ilk şey, hüzünle baktığı, bir sebeple hoş görmediği, küçük, sararmış, solmuş olanıydı-Gülümsüyor muydu? Resimde yüzünde iki ön dişi görünen, çıplak, şirin bir yumurcak, bacakları havada,.. Bir kilimin üzerine uzanmış ve gülümsüyor…
Resmin arkasında “Valodya bir yaşında” yazılıydı.
Yüksek sesle “Valodya bir yaşında,” deyip, kocaman bir kahkaha patlattı.
Kapının pervazına yaslanmış, ses çıkarmadan arkasından onu izlerken beni fark etti.
Başını çevirip, gözlüklerinin üzerinden bana bakarak albümün ilk sayfasını gösterdi:
“Bak şu fotoğrafa! Vladimir İvanoviç bir yaşında,” dedi ve arkasından yine kocaman bir kahkaha daha patlattı.
O sırada eski transistörlü radyosundan Mark Bernes’in bir şarkısı odayı sarmıştı:
“Я люблю тебя жизнь (Ya lyublyu tibya jizn)”
Seni seviyorum hayat.
M. Hakkı Yazıcı
mhyazici@yandex.ru
24.6.2017
Реклама