Bu eşik bir kez geçilirse...
1 Mart 2003’te TBMM “Irak tezkeresini” reddetti. 4 Mart’ta Putin bunu “haftanın en önemli olayı” diye niteledi. Ardından 2004 ekiminde, ikili ilişkilerin 500 yılı aşan tarihinde ilk kez bir “Rusya devlet başkanı” Ankara’yı ziyaret etti ve ezberler bozlup Ankara-Moskova hattında “bahar havası” başladı.
Kremlin, ABD’ye mesafeli bulduğu AKP’nin Türkiye’de tek başına, güçlü bir şekilde iktidar olmasını çok önemsedi ve beklentisini yüksek tuttu. Putin, Erdoğan ile frekansının tuttuğunu gördü. Rusya’nın enerji politikalarında Türkiye’nin sağlam bir partner olabileceğini hesapladı.
Moskova’nın hesap hatası yaptığı tek önemli vaka, iki yıl önce, Nabucco’nun önünü erkenden kesme arzusuyla Ankara’ya “Gelin Mavi Akım-2’yi döşeyelim, Avrupa’ya sizin üzerinizden sevkiyat yapalım” önerisiydi.
Belki de Putin, Erdoğan’ın gücünün sınırını sınamak için bu teklifi gündeme getirdi. Türkiye, ilk Mavi Akım’a, üstelik "koalisyon hükümeti" döneminde ABD’ya rağmen “Evet” diyebilmiş ve cesaret vermişti, şimdi ikincisine AKP iktidarı döneminde de “Evet” demesi daha kolay olabiliri ve bu "stratejik tercih" anlamına da gelecekti. Ama AKP hükümeti, hele de Kuzey Irak’ın “milli güvenlik sorunu” yaratmaya başladığı, “dış mihrakların” ortalığı karıştırdığı bir dönemde, Rusya’ya enerjide teslimiyet gibi algılanacak bu adımı atmadı, istese de atamazdı.
ışte bu olay, Rusya’nın ayağını gazdan çekip hafifçe frene basmasına yol açtı. Türkiye ile, umulan hızda, umulduğu kadar ileri gidilemeyeceği, Türkiye’nin Batı’ya sırtını çevirme pahasına Rusya ile enerji projelerinde yüzde 100 mutabakat sağlayamayacağı anlaşıldı.
Türk-Rus siyasi ilişkilerinde “duraklama dönemi” olarak kaydedebileceğimiz 2007-2008 yılları, “bal yapamayan arı” temaslarıyla geçti. Ama önemli olan kapıların çarpılmamasıydı. Bu dönem Rusya’nın alternatif arayış dönemi oldu. Petrol sevkinde Boğazları baypas etmek için Burgaz (Bulgaristan)-Dedeağaç (Yunanistan) alternatifine hız verildi, imzalar atıldı... Doğalgazda Karadeniz’e Mavi Akım alternatifi “Güney Akım” boru hattı döşenmesi için yine gösterişli törenlerle imzalar atıldı... Türkiye’ye, “Senle olmazsa sensiz de olur” mesajı verildi...
Bence bu kritik dönemde Gül ve Erdoğan ikilisi, Rusya’ya karşı başarılı bir “kriz yönetimi” uyguladı. Sorunlu noktaları değil, işbirliğini öne çıkararak “Dostlukta samimiyiz” dediler, arayı soğutmadılar. Temasları yeniden hızlandırdılar. Tabii ki şimdi yazacaklarım bir varsayımdan ibaret ama, zannımca Erdoğan Putin’e şu mesajı net şekilde verdi:
“Ey kadim dostum Vladimir. Bir kere şuna adın gibi inan: Rusya bizim için çok önemli. Olmazsa olmaz ortağımız. Gönlümüz, bugünkünün yüz katı, bin katı daha yakınlaşalım diyor. Ama bazı şeyleri iyi anla. Her davetinize icabet edemeyiz. ıstesek de edemeyiz. Reel politik diye bir şey var. Dünyanın dengeleri var. Bunları kurmaya da, bozmaya da bizim tek başımıza gücümüz yetmez. Orada olmamız, sizin karşınızda olduğumuz anlamına gelmez. Ama Batılı müttefiklerimiz var, taahütlerimiz var. ABD var, AB var. Gel birbirimizin niyetini de, kudretini de doğru anlayalım. Bir denge bulalım. Ama durmayalım, ilerleyelim... Paylaşımcı olalım. Bizimle yapacağınız enerji işbirliği, Batı'daki hegamonyacı, uzlaşmaz imajınızı da düzeltir...”
Bence Rusya bu mesajı, -tümüyle mutabık olmasa da- doğru algıladı. Türkiye’nin hareket alanının darlığını gördü. Hem de alternatif olarak ortaya attığı projelerin zorluklarını anladı ve onların da “alternatifi” olması gerektiğini kabul etti. Nitekim Bulgaristan yan çizmeye başlamıştı bile... Ve rota yeniden Türkiye’ye döndü.
Eğer umulduğu gibi bugün Ankara’da “Güney Akım için Türk karasularını kullanalım... Mavi Akım-2’ye, Nabucco alternatifi olarak değil ısrail güzergahı hedefiyle başlayalım... Samsun-Ceyhan’a petrol sağlayalım... Nükler santrali beraber yapalım...” mutabakatı kesin olarak sağlanırsa, bu kadar işin içinde “mide bulandıran sinek” gibi duran gümrük krizi de çözülürse, “duraklama” devrinden çıkıp tekrar “yükseliş” devrine girilir...
Tabii ki yarın, “Güney Akım’a karasuyu vermek Nabucco’da Türkiye’nin kendine zarar vermesi” diyen de çıkar... “Nükleer enerjiye devlet ortak olacaksa bu ihalenin en başında açıklanmalıydı, haksızlık oldu” diyen de... “Samsun-Ceyhan boru hattı lisansı neden ihalesiz Çalık’a verildi?” diye soran da... “Rusya ile bu kadar yakınlaşılırsa ABD bir yerden çakar” diye kaygılanan da... Sonunda hepimiz, buz dağının görünen tarafına bakıp hüküm veriyoruz... Körün fili tuttuğu yeriyle tarif ettiği haldeyiz... Kapalı kapılar ardında neler konuşulduğunu bilmiyoruz...
Ama Türkiye ve Rusya, bu çok önemli eşiği birlikte atladıklarında, “stratejik ortaklık” temennilerinin de lafta kalmayacağının işaret fişeğini görmüş olacağız... ıki ülke işbirliğinin gelişmesi her durumda bizim ortak çıkarımıza; buna inanıyoruz...
Son tahlilde Türkiye kaygan bir stratejik zeminde, “iki taraftan birini seçerek” değil, “iki taraf arasında kendi çıkarılarının dengesini bularak”, biraz da ip cambazlığı yaparak yürümek zorunda ve şimdilik kazasız-belasız yürüyor da...
6.8.2009
Реклама