Alaska'da politik tango: Rus basınında ihtiyatlı iyimserlik
Alaska’da bu akşam yapılacak olan Putin–Trump zirvesi, İzvestiya’nın analizine göre yalnızca iki liderin bir araya geldiği bir diplomatik temas değil, aynı zamanda “küresel ticaret düzeninin yeniden şekillenmesine hazır olunup olunmadığının testi” olarak görülüyor.
Yazıya göre Washington ve Moskova’nın, uzun süredir gerilimli seyreden ilişkilerde yeni bir sayfa açıp açamayacağı merak konusu. Uzmanlar, bu görüşmede büyük çaplı ticaret veya güvenlik anlaşmalarının imzalanmasının beklenmediğini, ancak tarafların söylemlerinde yaşanabilecek yumuşamanın bile küresel finans ve enerji piyasaları üzerinde etkili olabileceğini belirtiyor.
Rusya açısından bu buluşma, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in uluslararası arenada büyük oyuncu konumunu pekiştirmesi ve Batı dışı diplomatik alanını genişletmesi için stratejik bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Batı medyası ise zirvenin Ukrayna krizinde yakın vadede kalıcı barış getirme ihtimalinin zayıf olduğunu vurguluyor. Ancak Moskova, bu görüşmeyi NATO çerçevesinin ötesinde bir müzakere zemini yaratmak için kullanmak istiyor. Kremlin, olası sonuçların kısa vadede sınırlı olsa da uzun vadede yeni güç dengeleri yaratabileceğini savunuyor.
Zirve öncesinde Avrupa başkentlerinde de yoğun diplomasi trafiği yaşandı. Avrupa Birliği liderleri, ABD Başkanı Donald Trump’a Ukrayna’nın çıkarlarının korunması gerektiğini hatırlatarak, görüşmenin somut kazanımlar üretmesi yönünde çağrıda bulundu. İzvestiya, Batı’nın bu tutumunun hem iç siyasi dengeler hem de kamuoyu baskısından kaynaklandığını yazıyor. Buna karşın Moskova, Herson ve Zaporojye gibi bölgelerden çekilme konusunda taviz vermeye yanaşmıyor. Bu nedenle uzmanlar, toplantının daha çok diplomatik pozisyonların test edildiği bir zemin işlevi göreceğini düşünüyor.
Genel beklenti ise temkinli iyimserlik yönünde. Analizlere göre Alaska’daki buluşma, büyük siyasi dönüşümlerden ziyade tarafların birbirini doğrudan dinleyeceği ve ileride atılabilecek adımların çerçevesini belirleyeceği bir başlangıç niteliğinde olacak. Enerji fiyatları, ticaret politikaları ve güvenlik garantileri gibi başlıkların gündemde olması bekleniyor. Medya ve kamuoyu, zirveden doğrudan bir çözüm çıkmasından çok, barış için zemin oluşturacak bir diplomatik kanal açılmasına ihtiyatlı bir umutla bakıyor.
Bir başka önde gelen Rus siyasi analist Fedor Lukyanov, Putin ile Trump’ın Alaska’daki görüşmesini son 35 yılın en önemli diplomatik temaslarından biri olarak değerlendiriyor ve süreci, Almanya’nın birleşmesi için yürütülen müzakerelere benzetiyor. Ona göre mesele, yalnızca Ukrayna krizi değil; bu kriz, büyük güçler arasındaki ilişkilerin nasıl yeniden şekilleneceğine dair daha geniş ilkelerin test edildiği bir alan haline geldi. Zirvenin hazırlıkları kamuoyundaki yoğun spekülasyon ve “beyaz gürültü” eşliğinde yürütülse de Lukyanov, bunun aksine gerçek müzakere sürecinin kapalı kapılar ardında ve propaganda çerçevesinden uzak şekilde ilerlediğini vurguluyor. Bu gizlilik, sonuç alma ihtimalini artıran olumlu bir işaret olarak değerlendiriliyor.
Lukyanov’a göre, görüşmenin başarısı yalnızca Ukrayna’daki toprak düzenlemeleriyle ilgili değil; asıl mesele, Soğuk Savaş sonrası oluşan güvenlik düzeninin yeniden tanımlanması. Rusya’nın güvenlik mimarisi konusundaki talepleri, NATO’nun sınır tanımayan genişleme anlayışına karşı bir tepki niteliğinde. Bu bağlamda, 1990’daki Almanya birleşme süreci nasıl yeni bir Avrupa güvenlik düzeninin temelini attıysa, Alaska’daki zirve de benzer bir şekilde yeni bir uluslararası düzenin başlangıcına işaret edebilir. Ancak Lukyanov, bunun tek bir toplantıyla çözülemeyeceğini, çok aşamalı bir diplomasi maratonu gerektirdiğini ve nihai hedefin, geçmişten miras kalan dengesizlikleri gidererek küresel ölçekte daha dengeli bir sistem kurmak olduğunu belirtiyor.
Rus basınında bir başka ilginç yorum dikkati çekiyor. Moskovskiy Komsomolets yazarı Mihail Rostovskiy’e göre Trump, kiminle en son görüştüyse ya da o anki ruh hâline göre, yaklaşan görüşmenin “tanışma amaçlı ön hazırlık” mı yoksa “tarihi bir dönüm noktası” mı olacağı konusunda taban tabana zıt açıklamalar yapıyor. Bu gelgitler, ABD Başkanı’nın henüz Alaska’da nasıl bir çizgi izleyeceğine karar vermediğini düşündürüyor. Yazı, Trump’ın etrafındaki iki ana grubu tarif ediyor: Savaşın gidişatına dair daha gerçekçi ve Moskova’yla pragmatik uzlaşı arayan “Witkoff kanadı” ile başını Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun çektiği, Rusya’ya karşı sert tavırdan yana olan “şahinler”. Rostovskiy, Trump’ın bu iki uç arasında Nobel Barış Ödülü hayaliyle gidip geldiğini belirtiyor.
Yazar, zirvenin sonucunun son derece öngörülemez olduğunu, ancak iki temel soru bulunduğunu vurguluyor: Birincisi, Putin ve Trump’ın bir uzlaşıya varıp Alaska’dan memnun ayrılıp ayrılamayacakları; ikincisi ise Trump’ın böyle bir sonucu Kiev, Avrupa ve kendi yönetimindeki muhalif çevrelere kabul ettirip ettiremeyeceği. Rostovskiy, ABD Başkanı’nın Ukrayna’ya askeri yardımı kesme ve istihbarat paylaşımını durdurma gibi güçlü baskı araçlarına sahip olduğunu, ancak bunları kullanmanın ciddi bir siyasi irade gerektirdiğini hatırlatıyor. “Bu irade Trump’ta var mı?” sorusuna ise, yazının başındaki anekdota atıfla, “Herkesle tamamen aynı fikirde kalarak Alaska’dan dönmesi imkânsız” cevabını veriyor.
Kremlin yanlısı milliyetçi-muhafazakar çizgideki Tsargrad TV’ye konuşan siyaset bilimci İvan Mezyuho ise, son günlerde Belgorod ve Rostov-na-Donu’ya düzenlenen saldırıların, Alaska’da yapılması planlanan Rusya–ABD müzakerelerini sabote etmeyi amaçladığını öne sürdü. Mezyuho’ya göre, önde gelen AB ülkeleri ve İngiltere, Moskova ile Washington arasındaki doğrudan diyaloğun dışında bırakıldıkları için rahatsız. Rusya ise ateşkes konusundaki tavrını sert biçimde koruyor; yalnızca karşı tarafın buna uyacağına ve çatışmanın kök nedenlerinin ortadan kaldırılacağına emin olunması halinde, anayasada yer alan toprak bütünlüğünün geri kazanılması ve uzun vadeli barış hedeflerinden vazgeçmeden ateşkesi değerlendirebileceğini vurguluyor.
Uzmanın değerlendirmesine göre Donald Trump’ın da çatışmayı bir an önce bitirmek için üç nedeni var. Birincisi, imaj: Trump, Nobel Barış Ödülü kazanma hedefini siyasi stratejisinin bir parçası hâline getirmiş durumda. İkincisi, iç politika: Göreve gelişinden bu yana geçen süre içinde, hem muhalefet hem de Cumhuriyetçi Parti içinden artan eleştirilerle karşı karşıya olan Trump, seçim öncesi verdiği sözleri yerine getirerek konumunu güçlendirmek istiyor. Üçüncüsü ise jeopolitik: ABD, kaçınılmaz olarak Çin’le gerilimi tırmandırmak zorunda kalacak ve Mezyuho’ya göre Washington, aynı anda iki cephede çatışmayı göze alamaz; bu nedenle Trump, Ukrayna’ya ayrılan kaynakları Pekin’i sınırlamaya yönlendirmek istiyor.
15.8.2025

Реклама