Moskova Hali'nin halihazırdaki hali
Kaan AKOBA'nın kaleminden: İkinci Meşrutiyet döneminde iki defa Maarif Nezareti (Milli Eğitim Bakanlığı) görevi yapmış olan Emrullah Efendi'nin, bazılarınca nükte ettiği rivayet edilen bir cümlesi oldukça bilindiktir; ''Şu mektepler olmasaydı maarifi ne de güzel idare ederdim.''
Hayal bu ya; okullar kapatılınca doğal olarak öğretmenlerle öğrenciler de olmayacağından idari anlamda hiçbir sıkıntı yaşanmayacak, böylece ortada adına sorun denebilecek bir şeyler kalmayacağından çözüm için emek sarfetmek de gereksiz olacak ve Milli Eğitim Bakanı da bütün vaktini makamının keyfini sürerek değerlendirilebilecekti.
Ancak bu hayalde atlanılan bir şey vardı ki o da: gerçek liderlerin tarihin özellikle de bunalımlı dönemlerinde sorun çözme yetileri ile öne çıktıkları ve görevlerini de ancak bu sayede halklarının desteğini alarak yürütebildikleriydi.
Rusya'da, yabancılara karşı özellikle de son zamanlarda arttığı bilinen olumsuz önyargı ve davranışlara da yansıyan negatif düşünceler, çeşitli ülkelerden göçmen veya geçici işçi olarak gelen ve bu coğrafyada yoğun olarak toptan meyve, sebze satılan hallerde çalışan kişiler üzerinde yoğunlaşıyor.
'Kıvılcım' ya da 'son damla', asla olayların arkasındaki gerçek sebepleri görmemizi engellememelidir. Ülkemizdeki okullarda uzun yıllar boyunca okutulan tarih kitaplarında, 1. Dünya Savaşı'nın çıkış sebebi olarak Avusturya-Macaristan Arşidükü Franz Ferdinand'ın, Saraybosna'da Sırp Gavrilo Princip tarafından bir suikast sonucunda öldürülmesi gösterilirdi. Biz de o zamanlar, 'ezberci bir zihniyet'in ürünü olan bu cümleyi sorgusuz sualsiz kabul edip, sınavda çıkan sorulara verdiğimiz yanıtlarla da sınıflarımızı geçerdik. Savaşın asıl sebeplerini aramak yerine, bizlere takılmış olan at gözlüklerimizle, her şeyi tek bir kurşuna bağlayıverirdik kolayca.
İnsan zaman içerisinde aklını kullanmayı öğrendikçe, olayların gerçek sebeplerini görebilmek için bir konu hakkında öncelikle bilgi sahibi olmak ve doğru analizler yapmak gerektiğini de daha iyi anlıyor.
Okulları kapatarak, okulsuz bir Milli Eğitim Bakanı olmanın çok huzurlu olacağını düşünen Emrullah Efendi gibi, birileri de günümüz Rusyasında halleri kapatıp tüm sorunları ortadan kaldırabileceklerini düşünerek, daha şimdiden bir kaç tanesinin kapısına kilit vurmaya karar vermişler bile...
''Hal böyle olunca yani kimse kimsenin halinden anlamaya bile çalışmayıp da, haliyle hali kapatınca da, sorun da hallolur'' demiş olmalı 'muhtemelen' hali vakti ve özellikle de rahatı yerinde birileri.
Moskova'daki iki halin kapanmasının ilk etkileri vatandaşın cüzdanına olmuş, meyve sebzelere büyük oranlarda zam gelmiş.
Çuvaşça ilk öğrendiğim sözcük, bizim günlük hayatımızda daha 'düzeyli' sohbetlerde kullandığımız 'salatalık'ın karşılığı 'hıyar' olmuştur.
Çuvaşlar da Türksoylu bir topluluk olduklarından aynen bizim Anadolu'da söylediğimiz gibi salatalığa 'hıyar' derler. Ben yabancı bir misafirleri olarak pazarlarına her yolum düştüğünde sebze tezgahlarının başında 'hıyar' dedikçe, satıcıların da ilgisini çeker ve bu durum da aramızda hoş sohbetlerin başlamasına vesile olurdu.
Bir kaç gündür Turkrus.Com'da yer alan çeşitli haberlerde, son olayların ardından bazı hallerin de kapatılması ile domatesin %25, hıyarın da % 50 zamlandığını okuyorum.
Fakülteye daha henüz ilk kez girdiğimizde biz 'çaylak'lara ilk öğrettikleri, karatahtaya tebeşirle büyük bir çarpı (ya da iks de diyebiliriz) çizerek yapılan arz-talep (istem-sunu) tablosuydu.
''Arz ve talebin kesişme noktası, piyasanın denge fiyatıdır.'' demişlerdi hocalarımız. ''Arz arttıkça fiyat düşer, arz azaldıkça da fiyat yükselir ama tüm bu dalgalanmaların ardından da piyasa bir süre sonra kendisine yeni bir denge durumu bulur.''
Nedense bugünlerde gerçek yaşamda tam tersi olaylar yaşanıyor ve pratik pek de fakültede gördüğümüz teoriye uymuyor.
Hıyarlar yani salatalıklar, yalan yanlış kararlar yüzünden kendilerini tezgahına atacakları bir hal bulmakta sıkıntı yaşadıklarından, haliyle fiyatlarının yükselmesi de kaçınılmaz oluyor.
Hukukta 'suçun ve cezanın şahsiliği' ilkesi vardır. Bu, suçu işleyenden başkasının ne suçlanabileceği ne de cezalandırılabileceğine işaret eder. Bir suçlunun kökeni, dini gibi alt kültürlerini öne çıkartarak, aynı ırka ve dine mensup olanları toptan suçlamak, yapılabilecek en yaygın yanlışlardandır. Toplumda kutuplaşmalara neden olacak ve varsa mevcut sıkıntıları daha da keskinleştirecek bu uygulamanın çağdaş toplumlarda yeri asla yoktur ve olmamalıdır da.
Çoğunlukla yabancıların çalıştığı Moskova'daki bir halin civarında, göçmen bir işçinin 'laf atma' tartışması sonucu sevgilisinin gözleri önünde bir Rus gencini öldürmesini bahane ederek, kargaşaya neden olacak şekilde alınan kararların, uzun vadede toplumsal huzuru da ciddi bir biçimde yaralaması kaçınılmaz olacaktır.
Hatırı sayılır bir süredir Rusya'da yaşıyorum. Bu ülkede ilk öğrendiğim ve büyük saygı duyduğum şey, milyonlarca evladını kaybettikleri İkinci Dünya Savaşı'nda (Büyük Vatanseverlik Savaşı) ülkelerini işgal etmiş Almanları bile ırk temelli olarak anmamaları ve böylece yeni kuşaklara da, asırlar boyunca devam edebilecek düşmanlık tohumlarını ekmemeleridir.
Ruslar, savaşta karşılarındaki düşmanı 'faşistler' olarak tanımlamış ve siyasi bir kimlik vererek düşmanın zihniyetini yargılamışlardır, dinini, dilini, milliyetini değil. Şimdilerde ise bir Moskova futbol kulübünün taraftarlarının tribünlerde -hem de ne yazık ki ilk kez de değil- gamalı haçlı bayrak açtıklarını gazetelerde üzülerek ve kaygıyla okuyoruz.
Türkiye ile Rusya'nın yakınlaşmasını istemeyen 'belirli ' çevrelerin yanlı söylemleri dışında, bu coğrafyada yıllardır özellikle bize karşı hiçbir zaman bir olumsuz tutum ya da davranış ile karşılaştığımı hatırlamıyorum. İşte bu yüzden, münferit olaylardan yola çıkarak 'yeni' düşmanlıklar yaratmanın sadece belirli çıkar gruplarının işine yarayacağını anlamak için hayatı biraz tanımanın yeterli olduğunu düşünüyorum.
Toplumsal olayların fitilini ateşlemeye müsait durumlarda faillerin belirlenmesi ve adalete teslimini, olması gerektiği gibi son derece hızlı bir şekilde yapan idarecilerin, yerli halk ve konukları arasında meydana gelebilecek sorunları da hali kapatarak değil de haliyle daha çağdaş önlemlerle çözmelerini hali hazırda beklemeye devam ediyorum.
1967 yılında Süleyman Demirel'in Sovyetler Birliği ziyaretinin ardından bu geziye katılan gazeteciler ve bilim insanlarınca konu ile ilgili onlarca kitap yazılmıştır.
Bunlardan bir tanesi olan ve Yılmaz Çetiner'in neredeyse yarım asır önce gerçekleşmiş bu seyahate dair yazdığı 'Rusya Seferi' kitabından öğrendiğimize göre; Ukrayna Sosyalist Cumhuriyeti Komünist Partisi Sekreteri Vladimir Şçerbitskiy ile Demirel'in görüşmesi sırasında birara dışarıya çıkan gazeteciler, bir 'protesto' gösterisine tanık olurlar. O zaman için Sovyetler Birliği'nde böyle bir yürüyüş çok dikkatlerini çeker. Merak edip araştırdıklarında toplantılara birlikte katıldıkları bir Rus diplomat, olayı kendilerine açıklar;
''Moskova'daki Halkların Dostluğu Üniversitesi'nde okuyan Afrikalı, Asyalı hatta Orta ve Güney Amerikalı öğrencilerin protesto edildiği bir yürüyüş bu'' der diplomat. ''Misafirimiz olan öğrencilerin ülkemize gelmelerinden ilk başlarda çok mutlu olmuştuk. Kendilerine yardım ediyor ve onları okutuyorduk ancak içlerinden bazıları bir süre sonra Rus kızlarına çok kötü davranmaya başladılar: dövmek, zorla iğfal etmek gibi. Bazıları da otomobillerle şehir dışına gezilere gidiyor, eğleniyor kendilerinden bununla ilgili para talep edildiğinde de, ''Ne parası, biz misafiriz burada...'' diyorlar. E tabii her gün artan bu olaylar bizim insanlarımızı da kızdırıyor.'' diyerek de konuyu kendi bakış açısından özetler.
Eskiden duvarlar arkasındaki Sovyetler Birliği, haberleşmedeki teknolojik kısıtlılıklardan da dolayı daha çok merak edilir gizemli bir ülkeyken ve en ufacık bir anı kırıntısı belki bir kitaba değilse de bir makaleye konu olabiliyorken, duvarların yıkılmasının ardından büyü bozuluyor ve Rusya'yı, halkını, kültürünü, yaşamını tanıtan makaleler- kitaplar gittikçe daha az ilgi çeker oluyordu.
Böyle olunca da günümüzde siyasi olaylara halkın nasıl tepki verdiğini, neler düşündüğünü tarihe not düşen yazarlar ve yazılar, günden güne artan güncel 'harala gürele' arasında kaybolup gidiyorlar. Günümüzde sıklaşan ve herkesin gözü önünde gerçekleşen, ancak ne yazık ki artık sadece kısa makalelerle geçiştirilen 'gezi anıları' bile, aslında titizlikle incelendiğinde halkın olaylara bakışı hakkında çok değerli mesajlar içerebiliyor.
Karşıt kutupların, kendi yayın organlarında dillendirdikleri ve mevcut gerilimi arttırmaktan başka bir işe yaramayan militan yazılarındansa, halkın gerçek düşüncelerini öğrenip, ondan yola çıkarak çözüme ulaşmaya çalışmak, sanırım izlenmesi gereken en doğru yol olacaktır.
Tekrar başa dönersek, ''Şu mektepler olmasaydı maarifi ne de güzel idare ederdim'' diyerek mekteplerden kurtulmayı umut eden Emrullah Efendi'nin cümlesini, Ruslar ve konuklarının arasını açabilecek münferit olayların müsebbipleri için uyarlayıp ''Eğitim şart'' a bağlayalım,
''Marifet; mektepleri çoğaltıp merkeplerden temizlemektir dünyayı.''
akoba66@yahoo.com
6.11.2013
Реклама