şehr-i Moskova bizi nasıl bozuyor?
ılk bakışta akla ziyan gibi gelen bu bilgiyi uzun uzadıya yazmama sebep, Moskova'daki Türk matbaasının müdürü, arkadaşım Derya. Başkentin korkunç trafiğinden kurtulmanın yegâne yolunun metroyu kullanmak olduğundan söz ederken, meseleye nokta koyan bir ses tonuyla dedi ki: "Ben sana bir şey söyleyeyim mi? Resmi evrakında sorun yoksa, metroyu kullanmamak delilik." Önce içimden "Metro ile resmi evrakın ne alakası var" dedim, ama sonra tespitteki inceliği anladım.
Moskova polisinin en önemli -bazı rivayetlere göre yegâne- etkinliği, sokakta, metroda adım başı insanları çevirip kimlik, pasaport kontrolü yapmak. Hele de bizim gibi 'kara kafalı' iseniz, bir günde polisle medeni bir ülkede bir insanın ömür boyu olmadığı kadar çok muhatap olursunuz. Sizi durduran polis, yalancıktan sağ elini kalpağına doğru selam veriyormuş gibi kaldırır; usulen ismini fısıldanıyormuş gibi yapar ve belgelerinizi sorar. Siz binlerce insan arasında potansiyel suçlu seçilmenin sıkıntısıyla ezilirken, o 'Muhakkak bir eksik bulup bir şeyler koparmalıyım' kararlılığıyla evirir çevirir pasaportu, vizeyi, kayıt kartını ve mührünü. Bir kusur bulunursa, genellikle orada bir köşede 'ücreti muhabili' halledilir. Bir dahaki kontrolü yapacak yoldaşa da ekmek çıksın diye, eksik evraklı 'kara kafa' salıverilir. Bu, Moskova normallerindendir.
ışte Derya'nın kastettiği bu. Demek istediği, 'Evrakında sorun yoksa, adım başı polisin birkaç dakika onları evirip çevirmesine eyvallah diyorsan, gece dazlak çetelerinin işbaşı yaptığı geç saatlere de denk gelmediysen, bin metroya, trafik çilesini yaşama.'
Bu tür 'Moskova normalleri'nin, yıllar geçtikçe hayatlarımızı nasıl 'anormal' hale getirdiğini, nasıl davranış bozuklukları yarattığını fark etmek işin en vahim yanı. Moskova'da uzun yıllar yaşayıp da, ister Türkiye'de ister bir başka ülkede bir polis gördüğünde irkilmeyen ya da gayriihtiyari bakışlarını kaçırmayan var mı, emin değilim!
Korkarım, Moskova'da yaşamanın yarattığı deformasyon polisle ilişkilerle sınırlı değil.
Uzun süredir ABD'de yaşayan, misafirliğe gittiğim bir arkadaşım, ikinci günün sonunda uyarmıştı beni: "Bak bu yaptığın ayıp sayılır, kimseye selam vermiyorsun, asık suratla dolaşıyorsun, hiç değilse apartmanın asansör, koridorunda karşılaştığın insanlara bir 'Hi' de!"
Polisten hep korkmak, trafikte hakkını aramak için saygısız canavarlara dönüşmek, devlet memuru karşısında bir hiç olduğunu düşünmek, tezgâhtar ya da garsonlara karşı 'Nasılsa kaba davranacaklar' kaygısıyla hep gardını almak, stresi 'hayatın gıdası' diye yorumlamak, kapı komşun bile olsa yabancılara selam vermemek, yabancı olduğunun sürekli hissettirilmesine katlanmak, parayı değerini fark etmeksizin harcamak diye başlayıp uzayacak bir 'bozukluk' listesi mümkün bu şehirde.
Bir dostum, 10 yılı aşan Moskova macerasını noktaladı geçenlerde. "Bu şehrin insan üzerinde yarattığı tahribat çok fazla. Sürekli korkarak, çekinerek, güvensiz, saygısız ortamda yaşamak bozuyor insanı. Sistem sana kendini hep suçlu gibi hissetiriyor. Çocuğumun bu şartlarda büyümesine gönlüm el vermiyor" dedi. Ve ailesini de aldı, çook uzak ve sıcak iklimlerde bir yere attı kapağı. O giderken arkasından çok kişi "Yaptığı delilik!" dedi. şimdi düşünüyorum. Bu şehri terk etmek mi delilik yoksa kalmak mı?
9.12.2007
Реклама