PAZAR YAZISI/ Bir turist sokağa çıksa, gör başına neler gelir...
"Turistleri beş yıldızlı otellere hapsetmek, onları havaalanı ile otel arasında yolcu yapmak Türkiye'ye fayda vermez. Turizm sadece kasalara girecek para değildir. Turizm, milletler arasında iletişim sayesinde ülkenin imajına da, insanlarının gelişimine de katkı sağlayan sosyal bir olgudur. Ne kadar çok turisti beş yıldızlı 'konfor hapishaneleri'nden Türkiye'nin sokaklarına çıkarırısak o kadar kâr ederiz. Yurtdışında milyonlarca dolara bilbord reklamlarıyla yapacağımız tanıtımdansa, Türk misafirperverliğini turistlere bizzat göstererek daha çok yol alırız vb." diyordum.
şimdi 'Sen ne dersin be gafil? Titre ve kendine dön!' ruh halindeyim. Bir Bodrum tatili dönüşü, hala kendime gelmeye çalışıyorum.
Biz eskiden (üç-beş sene evvel), dünyanın en pahalı şehri Moskova'dan Türkiye'ye gittiğimizde, kendimizi dolar milyoneri gibi hissederdik. Moskova'da bir kişinin mütevazı bir öğlen yemeği yiyebildiği paraya, ıstanbul'da bile birkaç kişi mükellef çilingir sofrası donatır, Boğaz'a nazır rakı içerdik. Farkında mısınız bilmem ama, Türkiye'de ipin ucu birden kaçtı! Geçende Moskova'da yaşayan bir Türk arkadaşım, "Eskiden giysi almak için ıstanbul'a giderdik. şimdi kıyıdaki köşedeki outlet mağazalarını bilmiyorsan, normal alışveriş merkezlerine gidiyorsan, fiyatların Moskova ile pek farkı yok. Oradan alıp getirmenin zahmetine değmiyor. Tekstil ülkesiyiz ama en pahalı tekstili biz giymeye başladık" diye yakınıyordu.
Turizmde ezberlerimi bozan şey, Bodrum'da hayatın ne kadar pahalandığını, fiyatların nasıl 'uçtuğunu' görmek oldu.
Sokak muhallebicisinde dört minik dilim baklavaya 8 YTL ödemek, iki kişi barbun yiyip su içtiğimiz (mazeret şoförlük!) son derece salaş bir restorandan 97 YTL bırakıp çıkmak, Aktur'da yazlık sorduğumuzda "Aylık kira 5 bin YTL'den başlıyor" cevabı almak, sokak büfesinde minik bir bardak portakal suyuna 6 YTL, plajda bir küçük şişe kolaya 5 YTL ödemek keyfimizi ziyadesiyle kaçırdı.
Dert yandığımız birkaç 'yerel unsur', "Sormayın. Sezon kısa diye fiyatları öyle bir uçuruyorlar ki, Bodrum'da gidenin bir daha gittiği mekân kalmıyor. Her müşteriye 'son müşteri' muamelesi yapanlar çoğaldı" diye yakındı.
60-70 metrekarelik sıradan yazlıklar için 150 bin avrodan kapı açanlar mı dersiniz, 100 YTL fiyat biçtiği mal için, "Abi sen Türk'sün, sana turist fiyatı söyleyecek değiliz ya. 50 YTL'ye olur" deyip, Rus dostlarımızın yanında, 'Al sana Türk satıcısının turiste bakışı' diye yüzünü karartanlar mı... Durum parlak değil yani.
şimdi, beş yıldızlı otellerden sıkıldığını, Türkiye'nin geri kalanını keşfetmek istediğini söyleyen dostlara cevap verirken ne halt edeceğimi düşünüyorum. Sakal ile bıyık arasında sıkışımış durumdayım. Bir arkadaşımın tespitiyle, "Yabancı, otellerde kalırsam ucuz ve kalitesiz gıdalardan hasta olacağım, dışarı çıkarsam her adımda kazıklanacağım diye düşünmeye başlarsa yandık."
Bu arada medyanın klasik 'yaz sakızları'ndan, "Rus turistler bedavaya tatil yapıyor, biz yerliler aynı otele iki kat fazla ödeyip kazıklanıyoruz" serzenişine de işi bilenlerden cevap var: "Rusya'daki operatörler otel odalarını yılbaşında peşin para ödeyip satın alıyor ve elbette daha ucuza satabiliyor. Türkiye'de de insanlar akıllarına estiği an 'Hadi yarın atlayıp tatile gidelim, oraya varınca da bir otel ayarlarız' anlayışından vazgeçip, hiç değilse birkaç ay önceden rezervasyonunu yaptırabilecek düzeye gelirse, aynı fiyata tatil yapabilirler."
Sahi şu Ruslarla ilgili de bir karar verin: Bakanınız "Görgüsüz" der, siz oteller dolunca küçümser, "Zaten bunlar Nataşa" diye alaya alırsınız, turizmin başına bir kaza gelince "Yandım Allah! Nerede Rus turistler? Kurtar bizi Rusya" diye kıvranırsınız. Orta bir yerde durun. Efendi olun, ciğerimizi yiyin.
Реклама