Rusya, Türkiye'den neden vazgeçiyor, "güvenilir partner" nereye gidiyor?
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerde “bahar havası” olarak adlandırılabilecek dönüşüm, AKP’nin ikitidara gelmesiyle başladı. Putin’in Rusya’sı, ülkenin enerji kaynaklarını yeniden “süper güç” olma yolunda kullanmak için stratejisini yapmış, taktik adımlarını atmaya başlamıştı. ışte o sırada Türkiye’de hakim statükoyu kırabileceği sanılan bir gelişme oldu. Tek başına iktidar olan AKP, muhtemelen Moskova cephesinde umut yeşerten adımı attı: ABD’nin yanında Irak’ta cephe açılması anlamına gelen kararnameyi reddetti.
Rusya açısından şartlar elverişli gözüküyordu: Her ne kadar “islamcı” olarak etiketlense de, ABD’ye karşı kafa tutma kararlılığında, güçlü bir tek parti iktidarı vardı ve Türkiye ABD’nin dayatmalarından uzaklaşma sinyalleri vermeye başlamıştı.
Zaten Türk-Rus ilişkilerindeki “güvensizlik” döneminin egemen olduğu 1990’ların başını hatırlatan bir Rus diplomat vakti zamanında bize, “En önemli sorun, Türkiye’nin kendi başına dış politik kararlar alıp sonuna kadar uygulama gücü ve kararlılığına sahip olmadığı yargısının yaygın olmasıdır. Rusya kendi kararlarını verip adımlarını atabilecek bir ülke, ama Türkiye attığı her adımda ABD ne der diye dönüp bakmak zorunda kalıyor. Bu şekilde ikili siyasi ilişkilerin kendi rotasında gelişmesi mümkün olmuyor” diye özetleyebileceğimiz bir değerlendirme yapmıştı.
ışte AKP iktidara geldikten sonra, Tayyip Erdoğan Rusya’ya güven veren bir portre çizdikten sonra Moskova enerji planlarında Türkiye’yi hesaba katmaya başladı. ıki ülke arasında en kritik enerji projesi olan Mavi Akım, ABD’nin engellemelerine rağmen, üstelik ABD’ye açıkça direnmeyi göze alamayan bir koalisyon hükümeti döneminde yaplabilmişse, tek parti olarak gücü kuvveti olan, ABD’ye açıkça tavır alabilen bir hükümet döneminde çok daha etkili projelere imza atılabilirdi. Muhtemelen Moskova’da bu beklenti vardı.
ışte bu dönemde, yani Putin ile Erdoğan’ın karşlılıklı ziyaretleri ile “bahar havası”nın estiği dönemde, Rusya lideri, “Türkiye ile ilişkileri çok boyutlu ortaklık” düzeyine çıkaracaklarını söylüyor ve “stratejik işbirliği”nden bir parmak aşağıya koyuyordu.
Rusya, Avrupa’ya, ve hatta Ortadoğu’ya uzanacak enerji nakil hatlarında Türkiye’yi “tranist ülke” olarak seçmişti ve Ankara’ya yollanan gülücükler buna bağlıydı. Ebette ki milletlerarası ilişkilerde –Türk kamuoyu ve onu yönlendirenlerin büyük bölümü bunu hala anlayamamış olsa bile- ebedi dostluk ya da düşmanlık gibi kavramlar yoktu ve her ülkenin kendi çıkarı vardı. Çıkar dengesi gözetildiği ve iki tarafın da belli ölçülerde kazançlı çıktığı ilişkiler “ideal ilişki” olarak sürüyordu. Türkiye-Rusya hattında da böyle olmalıydı.
Rusya’nın hesabı, özellikle Ukrayna transit geçiş ülkesi olarak başağrısı yarattıktan sonra, doğalgazda Avrupa’ya daha sağlam sevkiyat sağlayacak yeni bir boru hattıydı. Ve daha bu yıl başında, Mavi Akım’a paralel bir boru hattı döşenmesi, bunun Avrupa’ya uzatılması Gazprom ve sonrasında Kremlin tarafından prensipte onaylanmıştı. Peki ne oldu da birkaç ay içinde şemsiye tersine döndü?
Son dönemde Rus tarafı şunu açıkça gördü: Türkiye, enerji projelerinde bir tercih yapacak, mesela 2. Mavi Akım’a “evet” derken Nabucco’ya “hayır” diyecek durumda değildi. Bunu hem haklı olarak istemiyordu, hem de sonuçlarını göze alamıyordu. “Adriyatik’ten Çin seddine Türk dünyası” sloganından vazgeçileli çok olmuştu ama şimdi de “Avrasya’nın en büyük ve tek enerji nakil ülkesi, Avrupa ile Asya arasında enerji köprüsü” olmas hedefi, ekonomik yanından çok siyasi bir hedef olarak öne çıkarılır olmuştu. Türkiye haklı olarak, azla yetinmek istemiyor, enerji projelerinden alabileceğinin maksimumunu istiyordu. Hem Rusya’nın, hemde Rusya’ya rakip Hazar havzasının doğalgazını ve petrolünü kendi toprakları üzerinden taşımak için herkese mavi boncuk dağıtıyordu. 2. Mavi Akım zaten çantada keklikti, yanında bir de Nabucco projesi eklenmeye çalışılıyordu. Zaten yaygın kanaat, “coğrafi konumumuz, bypass edilmemizi imkansız kılıyordu”. Bakü-Ceyhan’ın gerçekleşmesinin verdiği şevkle, bu kez Samsun-Ceyhan ile Rus va Kazak petrolleri de Türkiye üzerinden taşınmak istiyordu. Türkiye hem Rusya’nın gazını, hem Rusya’nın tekeline son verecek Türkmen gazını taşımak için uğraşıyordu. Rusya’nın “Bize en büyük darbe” dediği Nabucco projesinin en büyük destekçilerinden biri Türkiye’ydi.
Rusya son dönemde muhtemelen şunu fark etti: Özellikle enerji konusunda bağımsız politikalar izleyebileceği, ABD dayatması olmadan kendi gündemini yaratabileceği ve hatta AB’den de uzaklaştıkça Rusya ile daha da yakınlaşabileceği sanılan Türkiye ve onun AKP’li iktidarı, PKK başta olmak üzere “güvenlik sorunları” öne çıkmaya başladıkça (ya da belki birileirnce kasıtlı olarak öne çıkarılmaya başlandıkça), eski statükocu çizgilere dönmeye mecbur olmuştu. Rusya ile ilişkileri geliştirmek, gündemin sonlarına düşüyor, asker cenahından gelen bu arzu, Kuzey Irak’ta ABD’yle köprüleri atmanın ağır bedeli olacağını düşünen iktidarda fazla yankı bulmuyordu.
Rusya’nın Türkiye’ye artık “ihtiyatlı iyimserlik” ile bakmaya başlamasının en önemli nedenlerinden biri, politik sahnede yaşanan hızlı gelişmelerdi. Ortam bir anda değişti. AKP’ye cumhurbaşkanı seçtirilmemesi, Türkiye’de askeri bir darbe olabileceği değerlendirmeleri, Kuzey Irak’a olası askeri müdahalenin siyasi istikrarsızlığı körükleme riski, belki de “istikrarlı enerji partneri” arayan Rusya için “alarm zili” oldu.
Moskova, enerji politikalarında iki esasın altını, fiilen çizmeye başladı: 1- Yumurtaları aynı sepete koymamak, 2- Finansal olarak kontrolü kendisinde olmayan projelere girişmemek. Bunun ilk işareti, Burgaz (Bulgaristan)- Dedeağaç (Yunanistan) petrol boru hattına, çoğunluk hissesi Rus devlet şirketleri tarafından ele geçirildikten sonra onay verilmesi oldu. AKP iktidarı, Çalık Grubu’na koltuk çıkarak alenen Samsun-Ceyhan boru hattını kabul ettirmeye çalışırken Rusya hiçbir zaman açıkça “hayır” demedi ama hep işi yokuşa sürerek kendi bildiğini yaptı ve bu hattı başlamadan bitirdi. Burgaz ile, Karadeniz’den petrol çıkışı Türkiye’nin tekelinden kurtarılmış oldu. Üsetlik bu, “Boğazlar’ı rahatlattık” şeklinde, Türkiye için de bir iyilik olarak yansıdı.
Sonraki adım, Hazar havzasından Rusya hariç diğer ülkelerin gazını Avrupa’ya kadar Türkiye üzerinden taşıyacak Nabucco projesini yine başlamadan bitirmeyi amaçlayan hamleydi. Türkmenistan’ın yeni lideri Berdimuhammedov ikna edildi ve Hazar’a hiç dokunulmadan, denizin kenarından kuzeye yeni bir boru hattıyla yine gazı Rusya’ya mecbur eden bir boru hattının anlaşması sürpriz bir zirveyle imzalandı. Ve Rusya, alıcılardan önce kendisi açısından “enerji güvenliği” sağlayan son hamleyi, Karadeniz’in altından Bulgaristan’a 900 kilometrelik boru hattı döşeme anlaşmasıyla sağlamışa benziyor.
Türkiye açısından durum elbette kayıp. Birkaç ay öncesine kadar herkesin “olacak” dediği 2. Mavi Akım projesi öldü deniyor. Çünkü dış siyasi sorunlarla boğuşan Ankara, zaten ilk Mavi Akım’da büyük tepkisini aldığı ABD, “Nabucco için bastırın, Rusya’nın enerji tekeli engellenmeli” diye ensesinde boza pişirirken, Moskova’ya daha da yakınlaşmayı göze alamadı. Türkiye ile Rusya’nın enerjide çıkarılarının bir yerde çatışmak sorunda olacağı başından belliydi ve bu noktaya umulandan daha çabuk gelindi. Çünkü vaktiyle Moskova’nın umut bağladığı AKP iktidarının, “2.Mavi Akım’a evet, Nabucco’ya hayır” demesi için ne haklı sebebi, ne de gücü vardı. Türkiye de enerji kaynaklarını çeşitlendirmek istiyordu ve hem Nabucco’ya hem Rusya ile işbirliğine sıcak bakarak, ip üstünde yürümeye çalışıyordu. Ama Moskova’nın penceresinden bakıldığında bu, onların çıkarına uygun değildi. Onlar “enerji süper gücü” olma yolunda rakiplerinin yolunu kesmek ve haklı olarak tekel konumunu korumak zorundaydı. Hal böyle olunca, Türkiye dışındaki alternatiflere yönelmek, Bulgaristan, Yunanistan gibi yeni oyuncuları sahneye çekmek, Türkmenistan gibi olası bir rakibi yanında olmaya zorlamak gibi adımlar atması gerekiyordu ve attı da.
Belki bu adımların çok fazla şov yapılmadan, son dakika sürprizleri ile yapılması Türkiye için “iyilik” oldu. Çünkü, mevcut konjontürde bu kırılma-kopma noktalarına gelineceği zaten belliydi, Rusya bunu “Türkiye’yi enerji hesaplarından siliyor” havasını vermeden yaptı. Zorlasa, kendi projeleri için bastırsa öbür tarafta ABD karşısında çok zor ve sıkıntılı duruma düşüreceği Türkiye’ye, “sessiz geçiş” imkanı sağladı. Her ne kadar “2. Mavi Akım için Türk tarafında kararlılık olmadı” diye isimsiz Gazprom yetkilileri Rus medyasına konuşsa da, resmi temsilciler “Türkiye ile işbirliği devam edecek” diyerek havayı bozmamaya gayret ediyor. Öbür türlüsü zaten Türkiye’nin üstüne, kaldıramayacağı bir yük yıkmak olurdu.
Kimse kalkıp yine duygusal açıklamalarla Rusya’da kabahat bulmasın. Ortada bir süredir hızlanan “enerji savaşları” var. Herkes kendi çıkarı için en iyisini yapmaya çalışıyor. Olabildiğince fazla ortak çıkar noktası bularak ‘uzaklaşma’ eğilimlerini ‘yakınlaşmaya’ çevirmek lazım. Sorun Rusya’dan çok, Türkiye’nin yüzyıllardır var olan ve daha uzunca süre var olacağa benzeyen sorunlarında gizli:
Türkiye enerji dahil, birçok hayati konuda kendi dış politik kararlarını alıp sonuna dek karalılıkla uygulayabilecek güçte değil. Acı da olsa bu gerçek. Hele Kuzey Irak tehdit olmaya devam ederken, ABD ile ilişkiler bilinmez bir noktaya giderken, AB iyice yokuşa sürerken, seçimler arifesinde Washington’a sırtını dönmekten korkan bir iktidar var iken, devletin kurumları kendi içinde kavgalıyken, Türkiye’nin ne dünyaya, ne de Rusya’ya verdiği fotoğraf parlak değil, aksine çok bulanık.
Rusya böyle bir dönemde Türkiye ile enerji işbirliğinde “daha dengeli ve mesafeli” bir tavır almaya kendini mecbur hissetti. Ama Rusya’nın kendi çıkarları Türkiye ile ilişkileri her zaman geliştirmekten geçiyor, hele de Karadeniz’de Romanya ve Bulgaristan ABD deniz üslerine kapıyı açmaya ve belki de Montrö’yü zorlamaya hazırlanırken.
Dengeleri değişmeye başlayan dünyada, öne çıkan güçlerden ne birine ne ötekine tamamen yakın duramayacak zor bir konumda olan, ama kendi göbeğini de kendisi kesebilecek gücü olmayan Türkiye, daha uzun süre yönünü arayan pusulasız bir gemi gibi yalpalayacağa benziyor. Ve etrafta epeyce kayalık ve mayınlı arazi var. Ama Rusya bunlardan biri değil...
Реклама