ABD-AB-Rusya üçgeni ve ortadaki Türkiye: "Elde var bir" diyememek...
'Elde var bir' diyememek...
"Türkiye, yaklaşan fırtınada kiminle, nasıl müttefik olacak? Biz kim için 'elde var bir' diyeceğiz, kim bizim için aynısını söyleyecek?" Evin önüdeki küçük parkta çocuklar, karla karışık halde yuvarlanıyor. Karla yetinmemiş, hepsi birer ikişer oyuncakla inmişler aşağıya. Kiminde kürek, kiminde kızak, top, tabanca ya da araba. Benim kafamda nereden doluştuğu bilinmez, garip sorular, sorunlar: Büyük Karadeniz Projesi, Orta Avrupa'ya dayanan Amerikan füzeleri, Kürt devleti, Ermeni tasarısı, enerji savaşları falan filan. Oysa ne güzel kar yağıyor lapa lapa...
Henüz iki-üç yaşındaki bu çocuklar genlerinden mi alıyorlar belli davranış kalıplarını, yoksa bu kadar kısa sürede aile, çevre, televizyon mu yönlendiriyor, çözebilene aşk olsun! Mesela komşunun oğlu Paşa (Pavel), oyuncağını kimseye vermek istemiyor. Üstelik gözüne kestirdiği 'yabancı' oyuncakları da sorgusuz sualsiz gidip alıyor. Direnen olursa itekliyor, deviriyor. Yarı Bulgar yarı Rus olan Mişa (Mihail) kesin diplomat olacak! Artık oynamak istemediği kendi oyuncağını alıyor, hoşuna giden oyuncağın sahibine gidiyor, önce kendininkini, "Bak ne güzel!" diye allayıp pulluyor, pazarlıyor. Çocuk ikna olup almak isteyince de, Mişa kendi göz koyduğu oyuncakla takas ediyor!
Siyasette de farklı değil. Kimileri züccaciye dükkânındaki fil gibi kırıp döküyor, kimileri önündeki ağaca bakmaktan karşıdaki ormanı göremiyor. Dünya, 'Ne güzel Sovyet bloku yıkıldı, Soğuk Savaş bitti, yaşasın barış ve özgürlük' yanılsamasını çoktan unuttu. ABD'nin 'Yeni Dünya Düzeni' yalanı da tutmadı. şimdi palazlanan Rusya ve Çin yüzünden herkesin hesabını yeniden yaptığı, yeni kutuplaşma ve enerji kaynaklarının sebep olacağı savaşlara gebe bir döneme giriyoruz.
Kar hızını artırıyor. Maşa (Marina) ile Edik (Eduard) birlikte kardan adam yaparken, bizimkisi bir kenarda seyrediyor. Katılmıyor onlara. ıttifaka girmiyor. Bana dönüyor, kendi kardan adamımızı yapmamızı istiyor. Halbuki Edik'e biraz yardım edip, sonra da onun kenarda duran kocaman kırmızı arabasını isteyip biraz oynayabilir. O arabada gözü var, biliyorum, ama bizim oğlanda Türk kanı baskın zahir; strateji ve taktikle pek yakınlığı yok!
Bir dolu soru hücum ediyor karla beraber: "Çin'in ve Rusya'nın dengeleri değiştireceğini gören ABD, geç kalmasının kendi sonu olacağından korkup şimdiden dünyayı kendince 'kontrollü' bir karmaşaya mı sürüklüyor? Doğu Avrupa'ya füze yerleştirme, Karadeniz'e NATO eliyle savaş gemileri çıkarma çabası bu aklın ürünü mü? Bu hamleyi gören Rusya, her zaman gözünü diktiği Boğazlar ve Karadeniz'in güvenliği uğruna Türkiye ile yakınlaşma politikası mı güdüyor? Önemi hatırlanan Karadeniz havzasında Gürcistan, Ukrayna ve Azerbaycan'ı sağlam müttefik yapmaya uğraşan ABD'ye, Rusya izin verecek mi? Türkiye'nin Ortadoğu'ya bekçi Murteza olmak istemediğini, Türk kamuoyunda Amerikan düşmanlığının artık kemikleştiğini gören ABD, ısrail'in yanına Kürt devletini yeni jandarma yapmaya kesin karar verdi mi? Türkiye'nin 'Olmaz!' çığlıkları beyhude mi? Irak'ın bölünmesinin kendi federatif yapısını da dinamitleyeceğinden korkan Rusya, 'Irak'ın toprak bütünlüğü' diye ısrar ederken, Türkiye'nin dayanacağı tek destek mi olacak? Sahi bu tablo ortadayken AB'ye üyelik öykümüz ne olacak?"
Ne olursa olsun, şu an ne ABD, ne AB, ne de Rusya'nın Türkiye'ye bakıp da 'Elde var bir' diyemeyeceği bir dönemdeyiz. Türkiye ne tek başına bölgesel politikalar dayatacak kadar güçlü, ne de dayatılacak kadar zayıf. Pratik zorluk belki de burada. Dönüp 1. Dünya Savaşı öncesi Osmanlı'yı, mesela 2. Abdülhamit'in ıngiltere, Almanya ve Rusya arasındaki denge çırpınışlarını okuyup düşünmek lazım.
Soğuk Savaş yıllarında siyaseten kayıtsız şartsız 'Batı'nın askeri' olan Türkiye, yeni dönemde biraz palazlanıp, kendi ayakları üstünde durma döneminde yeni bir fırtınaya yakalanmak üzere. Kürt devleti, Kerkük, Kıbrıs, Ermeni tasarısı, vücutta çıkan çıbanlar. Türkiye kritik bir yerde: AB ile hasım mı, hısım mı olduğu anlaşılmayan bir 'çıkmaz sokak' ilişkisi sürüyor. ABD'den uzaklaşıyor, ama köprüleri atma şansı yok. Rusya ile yakınlaşıyor, ama 'stratejik ortak' olma ihtimali yok. Ne kuş, ne deve, ne devekuşu...
Türkiye, bu aralar düşmanlık ve dostluk nutuklarını, arkasındaki hesap ve beklentileri iyi analiz ederek değerlendirmeli. Biz de 'Elde var bir' diyecek durumda değiliz. Verilen her şeyin, alınmak istenen bir başka şeyin karşılığı olduğu sır değil. Maalesef Türkiye'nin şu an 'saf seçme' lüksü yok; herkese eşit mesafede durup, cambazlık yapması lazım.
Dönüp de memleketin nasıl yönetildiğine bakınca umutsuzluk körükleniyor, ama yine de bizim oğlan gibi değil, tilki Mişa gibi politik olmak lazım!
Реклама