Kararsız olmak kötü bir şey
M. Hakkı Yazıcı yazıyor: Hayatımızdan eksik olmayan kriz kafamızı fena kızdırmaya başladı. Bugün, yarın, seneye bitecek; her şey eskisi gibi güllük gülistanlık olacak derken uzadıkça uzuyor. Yolda giderken cadde boyunca sıralanan bankaların ışıklı döviz tabelalarına bakmaktan önümüze dikkat edemiyoruz. Şaşı olacağız. Maazallah kaza yapacağız. Yok, dolar şu kadar olmuş, evro bu kadar; dün şöyleydi, bugün böyle falan; hep düşünüp, konuştuğumuz bu. Hepimiz ekonomist, siyaset uzmanı ve analist olduk.
Ekonomik kriz üstüne bir de politik sorunlar; Ukrayna sorunu derken ilaveten bir de Suriye sorunu.
Burası bir türlü, bizim memleket başka türlü… Of ki, ne of!
Aramızda şanslı olanlar, sabırlı bir çabayla, zamanında iyi bir müşteri portföyü oluşturanlar. Onlarla şöyle veya böyle idare ediyorlar.
Benim de çok sevdiğim, yine böyle eski, hatırlı bir müşterim var: Yevgeniy Viktoroviç.
İyi bir dost, iyi bir müşteri… Çok çalışkan, çok düzenli, ödemelerini hiç aksatmaz, sözünün eri. Başarılı; iyi para kazanıyor, hali vakti yerinde. Ancak kusur denebilirse bir kusuru var; çok kararsız.
Sana ne adamın kararsızlığından; iyi para kazanıyor, başarılı demedin mi diye itiraz edebilirsiniz, ama bu benim biraz garipsediğim bir durum.
Uzun uzun düşünür her seferinde; bu renk mi olsun, şu renk mi olsun; şu kadar mı olsun, bu kadar mı olsun?
Tamam, planlı olmak, enine boyuna düşünmek iyi bir şey; iş hayatının fıtratında bu var, ama ifratında olmamalı.
Bazen, “Yahu Jenya, iyi ki bizim çoktan seçmeli soruların olduğu üniversite sınavlarına girmemişsin. Sen daha soruların yarısına gelemeden sınav süresi biter,” diyorum.
“Sen bu örneği vererek benimle dalga geçme, o sistemde üç yanlışın bir doğruyu götürdüğünü biliyorum,” diyor. Susuyorum.
Arada, “Bak, Jenya, en büyük zaman hırsızı kararsızlıktır. En kötü karar bile kararsızlıktan daha iyidir. Eşek yüz türlü yüzme bilirmiş; ama suya düşünce acaba ne türlü yüzsem diye düşünürken boğulur, nalları dikermiş,” falan deyip, onu hem kızdırıp, hem de gaza getirmeye çalışıyorum.
Ama nafile.
***
Hep gamlı baykuşlar gibi yaşanmıyor ya, arada ufacık bir vesileyle de olsa fırsatı kaçırmıyor, gülüyoruz.
Geçenlerde Yevgeniy’nin ofisinde oturuyoruz. İş güç muhabbetinden sonra, MKAD’ın biraz dışında çok güzel bir daça arsası bulduğunu, kaçırmayıp aldığını söyledi.
Ballandıra ballandıra anlattı. Arsa yola çok yakın, ormanın kenarındaydı; içinde küçük, sevimli bir gölet vardı. Buraya büyük, güzelce bir villa yaptırmak istiyordu. Bu yapılacak eve daça dememek lazımdı; zira niyeti yaz, kış orada yaşamaktı.
Gözlerini tavana dikip, hayallerini anlatıyor: Göleti ıslah ettiğinde içinde balıkların, kurbağaların yüzeceğinden, bahçede kaplumbağaların dolaşacağından, ağaçlara sincapların tırmanacağından, yarenlik edeceği kuşlardan, tavuklardan, kedilerden, köpeklerden bahsediyor.
“Hayret, nasıl oldu da çabucak karar verip, aldın?” diye sordum.
“Yahu, çok güzel bir arsa, hem de kelepir fiyatına; hiç düşünmeden aldım,” dedi, sonra birden, “Senin tanıdığın bana tavsiye edebileceğin; hem güzel bir proje, hem de uygun tarafından kaliteli bir inşaat yapacak Türk arkadaşın var mı?” diye sordu.
Aklıma hemen inşaat mühendisi arkadaşım Bülent’in firması geldi.
Şu sıralarda malum sorunlardan piyasa sıkıntıya girince Rusya’da hayatını devam ettiren pek çok firma eskiden burun büktükleri işleri bile yapmaya başladılar. Prestijli projelere imza atmış bazı firmalar, küçük villa projelerine, apartman dairesi “remont”larına, tadilatlarına, tamiratlarına bile hemen olumsuz cevap vermiyorlar.
Bülent’in firmasının da Yevgeniy’nin villa projesine ilgisiz kalmayacağını tahmin ediyordum.
***
Konuyu Bülent’e açtım; memnuniyetle karşıladı. Bir gün bizim mimar Halit’i de yanımıza alıp, Yevgeniy’nin ofisine gittik.
Prensipte anlaştılar.
Halit, bütün mimari maharetini gösterip güzel bir proje çizdi. Bir kez daha Yevgeni’nin ofisinin yolunu tuttuk.
Yevgeniy, projeyi beğendi, ancak şurası şöyle olsa daha iyi olmaz mı falan cinsinden bazı çekincelerini bildirdi.
Halit, yeni bir proje çizdi; yine gittik.
Yevgeniy, yine kararsız kaldı.
Bu iş en az dört kere daha devam etti. Ben de onları yalnız bırakmamak için Bülent ve Halit’le birlikte, her seferinde gittim, geldim.
En son toplantımızda Yevgeniy’nin karısı Tatyana da vardı.
En sonunda onun bu kararsızlığına dayanamayıp;
“Ya Yevgeniy, sen nasıl oldu da karar verip, Tatyana yengemizle evlendin?” diye sordum.
Tatyana hemen atıldı:
“O karar vermedi ki, ben onu seçtim ve evlendik,” dedi.
Yevgeniy Viktoroviç, seçilmiş olmanın keyfiyle gevşedi, sırıttı.
Bu sırada bu kararın meyvesi, oğulları küçük Anton da babasının paçasından çekiştiriyordu.
Tatyana’ya bu konu cazip gelmiş, ders verir gibi tecrübelerini kesintisiz aktarıyordu:
“Kararsız bir erkeği ancak ondan daha kararlı bir kadın yola getirebilir. Ne de olsa erkek, kararı kendisinin verip vermediğiyle uğraşmayı bırakıp, elinden kaçacağından korktuğu kadının peşinden koşar. Kaçan kovalanır; naz yapan değerlidir. Sizde de böyle bir atasözü var malum: ‘Gönül kaçanı kovalar.’”
Tatyana, ilk buluşmalarını da anlattı:
“Ayrılırken bizimki hangi yanağımdan öpeceğine karar verip, düşünürken, kazara dudaklarımdan öpünce orada iş bitti,” dedi ve o gevrek kahkahasını bıraktı.
***
Yevgeniy, biraz da mahçup bir ifadeyle, “Yahu sizi de çok yoruyorum,” diye özür diledi. “Benim Sibirya’da birkaç şehirde, şöyle on beş gün sürecek komandirofkam, bir sürü iş seyahatim olacak. Karım Tatyana ile nasıl olsa tanışıyorsunuz. Evle ilgili asıl kararı vermesi gereken de o zaten. Siz kendi aranızda konuşun, proje konusunda karar verin. Benim kabulüm. Ben de döndüğümde kontratı yaparız. Parayı da düşünmeyin,” dedi.
Rahat bir nefes aldım. Tatyana’nın hızlı ve pratik kararlar alacağına emindim.
***
Nitekim Tatyana ile Halit kafa kafaya verip, bir iki görüşme sonrasında kusursuz bir projede karar kıldılar.
On beş gün kadar sonra Yevgeniy, iş seyahatlerinden döndü. Yorgunluğunu atar atmaz da projeyi sormuş; yine cümbür cemaat gittik.
Yevgeniy’nin ofisinde, mimar Halit proje paftasını toplantı masasının üzerine açtı.
Yevgeniy, karısı Tatyana, ben, Bülent ve Halit, gözlerimiz projede, çaylarımızı yudumlarken konuşmaya başladık.
En sonunda Tatyana, “Nasıl, projeyi beğendin mi?” diye sordu.
Yevgeniy, biraz düşünüp, “Çok güzel olmuş, ama…” dedi, devamını getirmedi.
Tatyana:
“Aması ne Jenya?” diye üsteledi.
Yevgeni:
“Yav, biz, kocaman iki katlı bir ev projesi yapıyoruz. İçinde bir sürü oda var, ancak anlamadığım şey niye sadece bir tuvalet var bu projede?” diye sordu.
Tatyana, yine gevrek kahkahalarından birini salıverdi:
“Seni düşündüğümüzden Jenya’cığım,” dedi, “Sen kendi kusurunu bilmiyor musun? Evde birkaç tuvalet olsa, acaba hangisine gitsem diye düşünürken her defasında altına kaçırırsın.”
mhyazici@yandex.ru
17/10/2015
Реклама