Zirveden çıkan 10 önemli sonuç
İstanbul’da TürkAkım doğalgaz boru hattının resmi açılışı için düzenlenen tören vesilesi ile Erdoğan ve Putin yılın ilk zirvesini yaparken, tüm dünyaya “stratejik işbirliği” mesajı da verdiler. TürkRus.Com, İstanbul zirvesinden çıkan 10 önemli sonucu derledi.
1- Erdoğan, "Rusya ile son dönemde fikir ayrılıklarımızın ortak çıkarlarımızın önüne geçmesine izin vermedik” dedi. Putin de benzer ifadeler kullandı. Ankara-Moskova ilişkilerinde son yıllarda özellikle Suriye krizi ile sık sık tekrarlanan, “Farklılıklardan çok ortak paydaları öne çıkarma ve sorunlara rağmen iş birliğini güçlendirme” mottosunun bir kez daha güçlü şekilde altı çizildi. Ne Suriye ne de Libya, “pragmatik ticari-ekonomik projelere” sekte vurmadı. Enerji projelerinde Türkiye’ye büyük önem veren Rusya, bu denge politikasında “son derece hassas ve yapıcı” olmaya çaba gösteriyor.
2- Putin, "Rusya ile Türkiye'nin her iki taraf için de yararlı olan işbirliği, dünyadaki güç durum ve birtakım uluslararası aktörlerin ülkelerimiz arasındaki bu işbirliğinin önünü kesmeye çalışmasına karşın neredeyse tüm alanlarda adım adım gelişmekte. Çalışmalarımız kendi çabalarımızla, kendi bildiğimiz yoldan ilerliyor” diyerek, stratejik işbirliği konusunda yeni ve büyük projelerle yola devam edileceğinin sinyalini verdi. Bir zamanlar “hasım” olan Türkiye ile Rusya yönetimleri, artık “stratejik ortak” ve “hısım”
oldukları tablosu çizdi. Bunun bölgesel krizlerde farklı tarafları desteklemeleri nedeniyle tam karşılığı olup olmadığı tartışılır ama bu konuda “kararlı bir iyimserlik” havası gözlendi. Bundan sonrasını “somut uygulamalar” ve gündeme gelecek yeni ortak projeler gösterecek. Türkiye ve Rusya'nın ortaklığının, savunma sanayinde ortak üretim dahil, daha da büyüyeceği beklentisi yükseldi.
3- Libya’da tırmanan iç savaş ve krizde Türkiye ve Rusya farklı cepheleri destekleseler de, ortak yaptıkları “ateşkes çağrısı” ile havayı yumuşattılar. Suriye’de olduğu gibi, farklı tarafları desteklemelerinin “çözüm için ortak arayış”tan imtina manasına gelmediğini Libya krizinde de gösterdiler. Bu da yine “farklı düşünürüz ama müzakere etmekten vazgeçmeyiz” sinyali oldu. Açık ve sert eleştiri gelmemesi ile, Rusya’nın Suriye’ye, Türkiye’nin Libya’ya “meşru hükümetlerin yasal daveti üzerine asker yolladıkları” tezi zımnen kabul görmüş oldu.
4- İki ülke, Orta Doğu’da “istenmeyen dış güç” haline gelen ABD’ye bir kez daha parmak salladı ve bölgesel sorunların çözümünün ancak bölge ülkelerinin diyaloğu ile mümkün olduğu mesajı yolladı. ABD’nin zemin kaybettiği bölgedeki iki kilit oyuncunun da Rusya ve Türkiye olduğu vurgulandı.
5- Erdoğan ile Putin arasında karşılıklı güvene dayanan sıkı bir kişisel ilişki olduğu, tarafların birbirine güven duydukları ve yürüyen çalışmalardan memnun oldukları “sıcak-samimi iltifatlar ile” bir kez daha teyit edildi. Bunun özünde ve büyük ölçüde karşılıklı yarar temelinde, “pragmatik bir ilişki” olduğu yorumları da güçlendi.
6- Putin İstanbul’a gelmeden önce Şam’da Esad ile de yine benzer “sıcak ve samimi fotoğraflar” verdi. “Bölgede tüm çatışan taraflarla çok iyi ilişki yürüten tek lider” sıfatıyla Putin, Suriye’de çözümün Kremlin’den geçtiğini bir kez daha hatırlattı ve Ankara ile Şam yönetimleri arasında arabulucu role hazır olduğunun sinyallerini verdi. Moskova’nın dolaylı görüşmelerle Erdoğan ve Esad’ı, “yüz yüze gelmeseler” de bir “kabul edilebilir barışta buluşturma” çabasının sessiz ve derinden devam ettiği anlaşıldı. Suriye krizi bir şekilde hallolursa, Moskova ile Ankara’nın bölgede "en güçlü ittifak” olacağı havası estirildi.
7- Bölgesel krizlerin (Suriye, Libya, İran-ABD) ve ortak enerji projelerinin (TürkAkım, Akkuyu) son yıllarda tüm ikili zirvelere damga vuran önem, ağırlık ve güncellikleri yüzünden, Türkiye-Rusya hattında özellikle Türk iş dünyasının dile getirmeye çalıştığı ikili sorunların (vizesiz rejim, serbest ticaret anlaşması, taşımacılık, sebze-meyve kotaları ve denetimleri, çifte vatandaşlık sahibi olanların askerlik sorunları, çifte vatandaşlığın tanınması vb.) geri planda kaldığı, liderlerin öncelikli gündemine giremediği kanısı daha da yaygınlaşmaya başladı. Bu kaygı noktalarından biri olarak not edildi.
8- Bu bağlamda Rusya’nın yakın, hatta orta vadede Türk vatandaşları için eski “vizesiz rejime” dönmesinin zor olduğu, en azından Suriye’de barış sağlanıp bölgeden Türkiye üzerinden kaçan-kaçmaya çalışan teröristlerin Rusya’ya, özellikle Kafkasya'ya sızması riski ortadan kalkana kadar Moskova’nın “ulusal güvenlik kaygıları ile” bu konuda adım atmaya niyeti olmadığı bir kez daha vurgulanmış oldu.
9- Türkiye’nin ekonomik sıkıntılarının derinleştiği, ekonomistlerin sık sık “İşler daha da kötüye giderse IMF’ye gidilebilir” yorumu yaptığı bir dönemde, Ankara ile Moskova arasındaki iş birliği ve yakınlaşmanın, “En kötü durumda kredi için IMF’ye değil Moskova’ya başvurulur ve aranan destek alınır” beklentisini güçlendirdiği yorumları arttı. Rusya’nın Ukrayna’dan İran’a kadar, yakın geçmişte ekonomisi zora düşen ülkelere kredi açtığı, Batı’dan uzaklaşıp kendisine daha da yakınlaşan Türkiye’ye zor zamanda talep gelirse bu destekten kaçınmayacağı değerlendirmeleri artık konuşulmaya başlandı. Merkez Bankası rezervleri ve istikrar fonu birikimleri toplamı 700 milyar doları geçen Rusya’nın bu konuda Türkiye için “tehlike anında ilk başvurulacak adres” durumuna geldiği söylenebilir.
10- TürkAkım resmi açılış töreninin “en hüzünlü” konuğu Bulgaristan Başbakanı Borisov’du. Eğer Bulgar yönetimi iki yıl önce, AB ve ABD’den gelen baskılara boyun eğmeyip Rusya ile işbirliği yapmayı göze alabilse TürkAkım’dan önce anlaşması imzalanan Güney Akım boru hattı ile doğalgaz Karadeniz’in altından Bulgaristan topraklarına girecek ve oradan Avrupa’ya gidecekti. Sofya bu projeye cesaret edemeyip işi yokuşa sürünce Putin Erdoğan ile hızla anlaşarak TürkAkım’ı hayata geçirdi. Böylece Bulgaristan’ın yerini Türkiye aldı. Bulgaristan "doğrudan değil, “Türkiye üzerinden” gaz almak zorunda kaldı ve transit gelirini de kaybetti.
9.1.2020
Реклама