Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
YAZARLAR

Yana Temiz yazdı: Ciddi ortak yazarım... Sevgili Türkiyem benim.

Hiçbir zaman ortak yazarlarla beraber yazmam. Nasıl konu uyumlu hale getirilir, beraber kahramanlar yaratılır, ana fikirler paylaşılır, başkasının düşüncesine kulak verilir, metinde, niyeymiş ki değişiklik yapılır, hayal dahi edemem... yok, yok, kesinlikle olamaz böyle bir şey! Sonuç kötü olsun, eleştirmenler ne isterlerse söylesinler, benim romanım sadece benimdir ve ben hiçbir zaman...

Hiçbir zaman: «Hiçbir zaman!» deme.

O hayatımda beklenmedik bir anda ortaya çıkıverdi, kulak vermiş olsam da başlarda karşı durmaya çabaladım: ne de olsa bu konuyu benden daha fazla anlıyordu, benim deneyimim azdı, yazdığım bir bölümü göstereyim, danışayım derdim. Tüm yazarlar gibi, ben de tabii ki övgüler ve kayıtsız şartsız kabullenilmeyi bekliyordum.

O an geldiğinde Türkiye’de ‘artık’ (uzun zaman önce ‘daha’ değil de mütevazi ‘topu-topu!’na dönüşmüş olan) üç-dört yıldır yaşamış idim, etrafa aşina olmuş, alışkanlıklar ve çevre edinmiş idim ve tabii ki yeni bir roman hakkında düşünmeye başlamıştım. Bunun her bakımdan ‘kadın’ olmasını bununla beraber kadınlar tarafından kadınlar için yazılmış romanlardan farklı bir eser olmasını istiyordum. Kadınlar hakkında olacaktı, ancak genç ve güzel olanlar hakkında değil, illa ki aşk entrikaları olmayan, hayranlık uyandırıcı ve yenilmez baş kadın karakteri olmayan bir eser olacaktı... ben de tanıdığım kadınlara gözümü diktim ve onlar hakkında yazdım.

Romanın adını ‘Altın günü’ koydum – ne olduğunu biliyor musunuz? Bizim için alışılmadık, beni şaşırtmış olan bir gelenek: Birkaç kadın arkadaş ayda bir kere aralarından birinin evinde buluşuyorlar ve her misafir hanım ev sahibine bir gram altın değerinde para veriyor. Öyle fazla bir miktar değil, kimseye yük getirici de değil, ama sonuçta bu misafirliğe katılan her kadın yılda bir kere kendine pahalı bir hediye alabiliyor. Bu eskiden mutlaka altın bilezik olurdu. Bu bilezikler yarına güveni sembolize ederlerdi ve banka hesaplarına erişimin erkeklerin ayrıcalığı olduğu o günlerde sadece kadınlara özgü bir tasarruf ve para koruma yöntemi idi. Bugün bilezik sadece yeni bir süs eşyası olabilir.

‘Altın Günü’ yapma geleneği ise kalıcı olmuştur ve bana hakkında roman yazmaya değer bir konu gibi geldi.

«Birinci Bölüm», – Gerçeğe benzemesini istediğim o hayal dünyasına dalarken yazdım… artık onları görebiliyordum, kendim de o misafir odasındaydım, hiçbir ortak yazar yoktu, aman ha! – roman başlıyor.

"…Hepsi birbirlerinden nefret ediyorlardı.
Gülümsemelerde, kibarlıkta, ziyafete yağdırılan övgülerde, yeni saç modeli ya da yeni alınan bir elbise ile ilgili komplimanlarda yansımasını bulan o zarif kadın nefretiydi bu. Birbirlerinin bayramlarını kutlamayı unutmazlardı, önce doğum günlerini, ardından çocukların evlenme tarihlerini hatırlarlardı, hastalık olsun, yeni bir eve taşınma olsun, yeni bir araba alınması olsun, eşinin işindeki zorluklar olsun, tatile gitmek olsun, oğlanın üniversiteye girmesi olsun kadın arkadaşlarının hayatındaki hiçbir olaya ilgisiz kalmazlardı. Diğerlerinin hangi parfümü, şekerlemeyi tercih ettiğini unutmazlardı; şirin, ufak-tefek hediyeler olmadan birbirlerine ziyarete gitmezlerdi; daire ve telefon numaralarını, diğer dokuz kadının kaynatalarının ve annelerinin kaprislerini ezbere bilirlerdi.

Çok isteseler de birbirlerini unutamazlardı. Bu on kadın bazı şeyleri unutmayacak kadar çok uzun zamandır birbirlerini tanımaktaydılar. Nefretleri de öylesine uzun zaman önce doğmuştu ki içlerinden hiçbiri bu nefretin ilk nedenini söyleyemezdi. Gerçek nedenini. Her birinin aklında gerçek neden gibi kabullenerek özenle üzerine titrediği, muhafaza ettiği o gerçeği değil.

On kadın. Yılda on misafirlik. Daha sıkı görüşmeleri için bir nedenleri yoktu, onlar da bunu yapmıyorlardı zaten. Hastalıkların bile onları vazgeçmeye zorlayamayacağı, sıradaki kaçınılmaz misafirliğe hazırlanırken özenle kendilerine çeki düzen verirlerdi, önceden ne giyeceklerine karar verirler, yeni süs eşyaları ya da ayakkabı satın alırlar ya da ödünç alırlardı, kuaföre giderler, manikür yaptırırlardı... tıpkı hayatında ilk defa buluşmaya gidecek genç kızlar gibiydiler.

On kadın. Yılda on misafirlik. Kaç yıldır bu misafirliklere hazırlanmışlardı? On beş? Yirmi? Cevap vermekte zorlanırlardı: Bunun hep böyle olduğunu sanırlardı.
Her zaman da o nefret vardı. Her biri çok becerikli ve özenli bir şekilde onu gizlerdi. Diğerlerinde de aynı nefret duygusunu yarattıklarının farkında bile olmazlardı. Hayır, bu içeriden hiçbirinin aklına bile gelmezdi. Ayda bir kere, ayrı bir özenle kendine çeki düzen veren her biri, kendi nefretini eşi, tekrarı olmayan sanırdı.

İzin, tatil ve seyahatler zamanı olan o iki ay dışında yılda on kere, artık genç olmayan, ama son derece bakımlı, modaya uygun bir şekilde ve akıllıca giyinmiş dokuz kadın evden çıkmadan önce aynaya son bir kontrol bakışı atardı. Onuncusu ise masalarda toz olup olmadığını, ışıl ışıl parlayacak şekilde silinmiş camlarda leke olup olmadığını, tertemiz yapılmış halılarda gözden kaçmış bir çöp tanesi olup olmadığını kontrol ederdi. Kapı zilinin defalarca çalmasını beklerdi.
Her şey hazır: kostümler, makyaj, dekorasyonlar.

On amatör, ancak kabiliyetli ve deneyimli aktris saatlerine bakıyorlar ve sahneye çıkıyorlar. Bekledikleri alkışlar değildir. Hiçbir çıkar gözetmeden, o günün artık geçmiş olduğundan aldıkları mutluluk dışında herhangi mükafat beklemeden kimsenin yönetmenliğini yapmadığı bir gösterideki rollerini yapıyorlar, ‘Altın Günü’ adlı gösteride…
 Romanın devamında neler neler olmadı ki: çok sayıda ani konu değişiklikleri, konuşmalar, cinayetler, politik entrikalar…

 – Eee-ee…– alçak gönüllülükle gülümsedi. – Fena değil, ama… onlara karşı adaletsiz değil misin? Nükteli bir şekilde Türk ev kadınları dediklerin bununla kalıyorlar mı sandın? Aslında Türk kadınları böyle olmakla kalmıyorlar, sadece altın günleri ile meşgul değiller! Ben sana çok farklı olanları göstereceğim… öylesine gençsin ki, canım!
«Artık» otuzluk bendeniz itiraz edemeden duramadım; o, ‘daha’ ve ‘topu-topu’nu gayet iyi bilen, gülümsedi ve ısrarlar burnunu sokmaya devam etti.

Hem metne hem fikirlere. Karakterlere ve çatışmalara.

İç mekan ve portre anlatımlarına.
Her şeye bir kulp buluyor, imalarda bulunuyor, tavsiyeler yapıyor, redaksiyon ve düzeltmeler yapıyordu, ben ise ne itiraz edebiliyor ne de reddedebiliyordum!
Haklı olduğunu kabullenmemem mümkün değildi.

 – ‘Onlar hakkında’ yazıyorsun. Oysa dünya da ‘onlar’ ve ‘bizler’ var mı ki? Bunlar kendi uydurma özellikleri ve fikirleri ile donattığımız kendi yarattığımız gruplar değil mi? Sen aynı zamanda ‘onlardan’ ve ‘bizden' biri değil misin?

Ben de yazmaya başladım, yazdığım ne ‘Türk kadınlarıydı’ ne ev hanımları, ne kadınlar, ne Türkler ne de Ruslardı artık, sadece hiçbir sembolik gruba sokulmayan farklı insanlardı. Tüm önyargılarımdan kurtuldum, onların bana dikte ettiklerini sildim, yeniden etrafıma bakındım…

Teşekkürler sana, benim ciddi “ortak yazarım”.

Sensiz kitaplarım çok daha büyük başarılar elde edebilirdi: kazanmaya mahkum ve hafif eserler, bu tür şeyler herkesin hoşuna gider – belki de bu şekilde hem yazar hem okuyucu birbirine göz kırparak ve gülerek ‘bizim gibi olmayanlara’ karşı bir çeşit ‘biz’e birleşen anlaşmalı taraflardır işte bu nedenle de tek etkileyici bir kelime ile önceden değerlendirilebilir, sınıflandırılabilir, çizilebilirler. Hayır, ben senin için böyle basitleştirilmiş bir yol istemiyorum.

Türkiye’de yirmi yıldır (daha? Topu topu?) yaşıyorum – ve kesinlikle biliyorum ki “Türk kadınları Rus kadınlarından farklılar” iddiasında bulunmak gibi hayali bir dünya görüşü hakkında hüküm vermek için çok az şey biliyorum…
– Gayet başarılısın, canım! – artık o kadar da alaycı gülümsemiyor bana. – Düşündüğüm gibi inatçı ve sınırlı değilmişsin. Yaz, yaz … eğer lazım olursa – ben yine yardım ederim ve yol gösteririm.

Teşekkürler, canım benim. Affet, adın kapaklarda yok.

Benim değişmez yardımcım ve tavsiyecim ne iyi ki eleştirilerini ve yardımını kabullendim!

Sevgili Türkiyem benim.

15.9.2015
 

Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
İLGİLİ HABERLER
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
Türkrus reklam
Реклама
ANKET
Hayatınız ve işiniz için 2023'e kıyasla genel 2024 beklentiniz nedir?
©Copyright Turkrus.com - All Rights Reserved
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама
Türkiye-Rusya haber sitesi
Реклама