1985'in Ankarası'nda Yevtuşenko
21. yüzyıla şiirini, ününü, sesini taşımış nadir 20. yüzyıl edebiyatçılarından, ünlü şair Yevgeni Yevtuşenko, 11 Nisan’da Moskova’da düzenlenecek törenle toprağa verilecek. Tedavi gördüğü klinikte 1 Nisan’da 85 yaşında vefat eden sanatçıyı, tüm Rusya uğurlayacak. Şairin naaşının nakli konusunu ABD ve Rusya devlet başkanlarının dün yaptıkları telefon görüşmesinde de ele aldıkları bildirildi.
Bugün bir kez daha manşetimize taşıdığımız büyük şaire böylece veda ederken, onunla tanışma, söyleşi yapma, Nazım’dan Türkiye’ye kadar uzanan sohbetiyle onurlanma imkanı bulmuş bir ismi, TürkRus.Com okurları için kaleme aldığı yazısıyla konuk ediyoruz.
En son Boris Pasternak’ın “Doktor Jivago” romanını ilk kez Rusçadan Türkçeye çevirerek edebiyatımıza katkıda bulunan, İstanbul’daki Okan Üniversitesi Rusça Mütercim Tercümanlık Bölümü Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hülya Arslan, Yevuşenko ile tanışmasını, unutulmaz anısını ve şaire dair düşüncelerini kaleme aldı:
Bizim Yevtuşenko
“Sergey, durumum ağırlaştı” diyerek aramış 29 Mart 207 günü rejisör Sergey Vinnikov’u, Yevtuşenko. 85 yıldır atan kalbi uykusunda durmadan iki gün önce olmuş bu telefon konuşması.
“Doktorlar ölümümün çok yakın olduğunu söylüyorlar. Çok özür dilerim, sizi kandırmış oldum ama rica ediyorum doğum günüm için Kremlin Konser Salonu ve Konservatuar’da planladığımız sanat gecelerini bensiz de olsa mutlaka gerçekleştirin. Bunun için bana söz vermenizi rica ediyorum. O zaman huzur içinde ölebilirim. Bir başka ricam da cenazem için olacak: Moskova’da Peredelkino’daki mezarlığa gömülmem için gerekeni yapın, Boris Pasternak’ın yakınında bir yere.”
Yıllar önce bir Sovyet şairi olarak öğrenmiştik biz Yevgeni Yevtuşenko’nun adını. Ankara'ya gelmişti. Rus Filolojisi’nde okuyorduk. Kanlı canlı bir komünist yazar görecektik.
12 Kasım 1985 Salı günü heyecanla gittik kitaplarını imzalayacağı yere...
Sıra bana gelince istedim ki bilsin Rusça öğrendiğimi... İstedim de ne söyleyeceğimi bilemedim... "Sizi" demeği beceremeden Rusça "seni seviyorum" çıktı ağzımdan…
Gri mavi baktı, masadan kalkıp öpüverdi yanağımdan. Ellerimden tutup bir şeyler söyledi.
Dediklerinden çok kemikli elleri kaldı aklımda. Kanlı canlı gördüğüm ilk Sovyet ve hem de bir şair bir adamın elleri!
Sonra arkadaşıma geldi sıra. Uzunca boylu, gün gülüşlü Naciye Taşpınar’a. Gamzelerine takıldı Yevtuşenko. Ona imzaladığı kitaba “Kamyon olsam yanaklarındaki gamzelere batar kalırdım” diye yazdı.
Dil Tarih’in tüm Rusça bölümü oradaydık sanırım. Kendi dilinde konuşma çabamız etkilemişti şairi, “benim ülkemde şiir nasıl okunur biliyor musunuz?” diye sordu bize ve daha cümlesi bitmeden masanın üstüne çıkıverdi. “Bab-ı Yar”ı okudu. (1941 yılında Alman askerleri tarafından Ukrayna Kiev'de 33.771 Yahudinin 2 gün içerisinde katledilmesiyle tarihe Babi Yar Katliamı geçmiştir. Rus Yahudisi olan Yevtuşenko, şiirinde bu katliamı anlatmıştı - TürkRus.Com'un notu)
Dizelerin tınısındaki güç, şairin okumasıyla daha güçlenmiş, yüreğimize ince ince işlemişti.
Biz o zamanlar, 1960’larda Sovyetler Birliği’nde sanatçılar üzerindeki baskının yumuşamaya başladığını, düzenlenen sanat gecelerinde şairlerin halka kendi şiirlerini okumak için kürsüye çıktıklarını bilmiyorduk.
Yevtuşenko’nun ilk şiir kitabının daha 17 yaşındayken 1949’da yayınlandığını ve ardından SSCB Yazarlar Birliği’nin en genç üyesi olduğunu da bilmiyorduk.
1952’de üçüncü ve son kez Sovyetler Birliği’ne gidişinde Nâzım Hikmet’le tanıştığını ve dostluklarından da haberimiz yoktu.
Tüm bunları sonradan öğrendik.
Nâzım’a hayranlığı sadece sanat çerçevesinde değildi, “Her komünist Nâzım Hikmet gibi olsa ben de olurdum” diyecek kadar yakındı şaire. Yazarlar Birliği’nde bir takım düzenlemelerden rahatsız olan Nâzım ise “en çok da Yevtuşenko gibi gençler için endişeleniyorum” diyordu.
Belki de o gün Ankara’da “Bab-ı Yar” ı Yevtuşenko’nun kendisinden dinlemiş olmanın etkisiyle yıllar sonra ilk akademik makalemde bu şiiri kullandım. Savaşı, insanları “sayı” olarak görmenin sonuçlarını Yevtuşenko’nun dizelerinden yola çıkarak anlatmaya çalıştım.
O zaman Amerika'da yaşıyordu. Telefonda yanıtladı sorularımı. Sovyetler Birliği dağılmış, onun için Ukraynalı mı, Rus mu tartışmaları başlamıştı. Nâzım’ı sordu bana. Kitaplarının Türkiye’de basılıp basılmadığını öğrenmek istiyordu. Nâzım için yazdığı dizelerde dediği gibi “mavi gözlü Türkümüzdü bizim” diye bahsediyordu şairden.
Bir söyleşisinde Yevtuşenko, “şairin sorumlulukları vardır” demişti. “Önce halkına karşı sorumludur, insanların bu dünyada yollarını bulmalarına, doğruya ulaşmalarına öncülük etmelidir. Şair, toplumdaki bireylerin birbirlerinin düşüncelerini, duygularını ‘okumalarına’ önderlik etmelidir. İyi bir şiir insanları daha iyi yapandır.”
Dünya parçalana parçalana dönüyor, dizeler kalıyor... Güzel insanlar güzel izler bırakıp gidiyor…”
Bu yazıyı kaleme alan, Rusya-Türkiye ilişkilerinin kültürel alanında katlkıları büyük olan Hülya Arslan ile, 2014 yılında Kompas-Pusula dergimizde Hülya Arslan ile yapılan söyleşi için
TIKLAYIN
5.4.2017
Реклама